Panelin moderatörlüğünü üstlenen Ankara TEKMER CEO’su İmran Gürakan, zirvenin ana temasına değinerek, “Toplum 5.0” kavramının önemine vurgu yaptı. Uzun yıllardır teknoloji girişimciliği ve teknoloji yatırımcılığı alanında çalıştığını dile getiren Gürakan, bu kavramla ilk kez 2019 yılında karşılaştığını ve o günden bu yana derinlemesine incelediğini belirtti. Sanayi toplumlarından dijital topluma geçiş sürecinde, Toplum 5.0’ın yeni bir vizyon sunduğunu ifade eden Gürakan, “Bu yaklaşımın yapay zekadan büyük veriye, nesnelerin internetinden robotik sistemlere kadar birçok teknolojiyi insan odaklı hale getirdi. Toplum 5.0, teknolojiyi toplum refahı için kullanan bir yaklaşımı simgeliyor. Bizler de bu hızlı dönüşüm sürecinde, bu kavramı derinlemesine ele almaya devam edeceğiz.” dedi.
Tüketiciler en iyi hizmeti, en kaliteli ürünü talep ediyor
Dünyanın dört bir yanında faaliyet gösterdiklerini ve en önemli pazarlarından birisinin de Türkiye olduğunu ifade eden BSH Türkiye CEO’su Alper Şengül, şöyle konuştu: “Şirketimizin varoluş sebebi, evlerde yaşam kalitesini artırmak. Söylemesi kolay, ancak bunu yüzde 100 başarıyla hayata geçirmek oldukça zor. Bu nedenle tüketiciyle aynı nefesi alıp vermek, yani onunla aynı ritimde yaşamak bizim için çok önemli. Günümüzde teknolojiye erişim, dijitalleşme, sürdürülebilirlik, bağlantılılık ve ürünlerin kişiselleştirilmesi öne çıkan başlıca trendler arasında. Şirketler olarak biz de bu dönüşüme uyum sağlamaya çalışıyoruz. Ancak sadece tüketicinin evrimini değil, aynı zamanda onun yaşadığı hane halkı ekosistemindeki beklentilerin nasıl değiştiğini de yakından takip ediyoruz. Türkiye’de 30 yıldır faaliyet gösteriyoruz ve tüketicilerimizle el ele büyüdük. Karşılıklı etkileşimle gelişen bu yolculuk, bize büyük bir deneyim kazandırdı. Son 10 yıldır ise akıllı ev cihazları üretiyor, evlerinize bu teknolojileri ulaştırıyoruz. BSH olarak bu alanda markalarımızla lider konumdayız. Başlangıçta bu ürünlere olan talep daha çok büyük şehirlerde yaşayan, belirli bir gelir seviyesindeki tüketicilerden geliyordu. Ancak bugün, teknolojiye erişimin artmasıyla birlikte, tüketiciler en iyi hizmeti, en kaliteli ürünü talep ediyor. Biz de bu beklentilere cevap veriyoruz. Bağlantılı, yani internete bağlanabilen cihazlar da bu dönüşümün önemli bir parçası. TÜİK verilerine göre, televizyondan sonra en çok tercih edilen teknolojik ürünler arasında robotik cihazlar ve beyaz eşyalar geliyor. Dikkat çekici olan nokta ise, akıllı cihazlarla geleneksel cihazlar arasındaki fiyat farkının kapanması ve bu sayede tüketicilerin bu yeni nesil ürünlere daha kolay ulaşabiliyor olması.”
Sürdürülebilirlik tüketicilerin önemsediği konular arasında
Bugün bir markadan kaliteli ürün, güçlü servis ağı ve akıllı teknolojiler sunmasının beklendiğini anlatan Alper Şengül, “Bu unsurlar bir bütün olarak tüketiciye değer sağlıyor. Ancak bunu başarmak, şirket içinde bir kültür dönüşümünü de beraberinde getiriyor. Hizmet modellerinin yeniden şekillendirilmesi, organizasyonel yapıların buna uygun hale getirilmesi gerekiyor. Sürdürülebilirlik de tüketicilerin önemsediği konular arasında. Artık tüketiciler, markalarla ortak değerlerde buluşmak istiyor. Bu nedenle sürdürülebilirlik ve dijitalleşme, markamız için sadece trend değil, aynı zamanda stratejik öncelikler. Tüketicilerle aynı ritimde yaşamak, bu değerleri paylaşmak ve kültürel dönüşümü şirket hayatımıza entegre etmek bizim için çok önemli. Tüketiciyle birlikte biz de değişiyoruz. Onların beklentilerine, teknolojik derinliklerine ve hızına uygun çözümler sunmaya devam ediyoruz.”
Veri ve bilgi bolluğuna rağmen toplum bu bilgileri etkin kullanamıyor
FutureBright Group Kurucu Ortağı Akan Abdula, “Toplum 5.0: Büyük Dönüşüm” kavramının henüz toplum için ulaşılabilir bir gerçeklikten çok, bir trend olarak değerlendirilmesi gerektiğini vurguladı. Abdula, mevcut durumda bilgi toplumuna bile tam anlamıyla geçilemediğini, veri ve bilgi bolluğuna rağmen toplumun bu bilgileri etkin kullanamadığını ifade etti. Toplum 4.0 ve 5.0 arasındaki farklara da değinen Abdula, 4. aşamada “akla duyarlılık” öne çıkarken, 5. aşamanın “insana duyarlılık” üzerine inşa edildiğini ancak bu sistemlerin gerçekten ne kadar insana duyarlı olacağı konusunda da şüpheler olduğunu dile getirdi. Türkiye özelinde ise Toplum 5.0 gibi kavramların yerelleştirilmeden tartışılmasının eksik kalacağını savunan Abdula, teknolojik dönüşümün yerel ihtiyaçlar gözetilerek kurgulanması gerektiğini kaydetti. Abdula, geleceğin kazananlarının çevre dostu, insana ve topluma duyarlı teknolojiler geliştirenler olacağını ifade ederek, “Toplumun ihtiyaçlarına yönelenler, sürdürülebilirliği samimiyetle konuşanlar gelecekte öne çıkacak. Umarım çevreye duyarlı, insanı ve toplumu önceleyen teknolojilerle bu dönüşüm anlamlı hale gelir.” değerlendirmesinde bulundu.
Asıl mesele, tüketicinin hayatına katılan değer
Veri Enstitüsü Kurucu Yönetim Kurulu Başkanı Bekir Ağırdır, şöyle konuştu: “Şirketleri konuşmadan önce çerçeveyi doğru çizmemiz gerekiyor. Bu mesele sadece teknolojiyle açıklanamaz. Benim anladığım; her bireyin yaşama hakkının adil ve güvence altına alınması esas olmalı. Eğer mesele buysa, o zaman 5.0 gibi vizyonların da peşine düşmemiz gerekir — özellikle böylesine bir ekonomik platformda konuşuyorsak. Ancak hikâyenin temelinde paradoksal bir durum var: Bir yandan teknoloji ve algoritmalar sayesinde her şey standartlaşıyor ve bu da vasatlaşmayı getiriyor. Bu paradoksu yönetmenin yolu sadece teknolojiyle olmaz. Burada şirketler çok önemli bir aktör haline geliyor. Eskiden bu rol siyasetin elindeydi, ancak yeni dönemin inşasında artık şirketler ana aktör. Benim gibi Marksist birinin bile bunu söylemesi anlamlıdır. Sürdürülebilirlik hedeflerinden söz ediyorsak, bu da nihayetinde onurlu bir yaşam hakkıyla doğrudan bağlantılı. ‘Daha çok eve ulaşıyoruz, daha fazla kişiye erişiyoruz’ gibi ifadeler yetersiz kalıyor. Asıl mesele, tüketicinin hayatında nasıl bir değer yarattığınız. Şirketler sadakat programları yapıyor, müşterilerin sadakatini kazanmaya çalışıyorlar. Ama asıl sorulması gereken soru şu: Siz insanlara ne kadar sadıksınız? Ülkenize, topluma, meselelerinize ne kadar sadıksınız? Yönetim kuruluna beş kadın almakla puan toplamak mı derdiniz, yoksa gerçekten adil bir değer yaratmak mı? Yeni dönemde şirket olmak; sadece ürün satmak değil, aynı zamanda insanların ilham aldığı, güven duyduğu bir marka olmakla ilgili. Samimi ve sahici olmak gerekiyor. İnsanların koşullarına ve ihtiyaçlarına duyarlı olmak önemli. Sadece algoritmalarla üretilmiş vasat ürünler değil, gerçekten ihtiyaca yönelik çözümler sunmak gerekiyor. Şirketlerin bugün sadece ‘marifeti’ değil, aynı zamanda ‘şahsiyeti’ geliştirmesi gerekiyor. Marifetle inşa edilmiş bir yapı, yeni toplumsal düzende anlamını kaybedebilir. Bu nedenle tüm ekonomik aktörlere, yeniden düşünmelerini öneriyorum. Sadece geleceği okumakla olmaz, bugünün ruhunu da kavramak gerek. Gerçek finansal aktörler hem müneccim gibi vizyoner, hem de gerçekçi olmak zorunda.”
Bireyin toplum ve dünyanın sorunlarına karşı duyarlı olması gerekiyor
Bahçeşehir Koleji Genel Müdürü Özlem Koç, panelde yaptığı konuşmada şu ifadeleri kullandı: “Nasıl bir insan, nasıl bir toplum inşa etmek istiyoruz? Eğitim işte bu soruya hizmet etmeli. Bu nedenle ‘Nasıl bir eğitim ve ne için eğitim?’ sorusunu merkeze koymak gerekiyor. Teknoloji çok hızlı değişiyor. İnsanlık tarihi boyunca sürekli kırılmalar yaşandı ama artık 10 yıl sonrasını bile tahayyül etmek zor. Bu çağda teknoloji üretebilen ve doğru kullanabilen bireyler yetiştirmeliyiz. Yapay zeka çağında bilgiye ulaşmak ve onu yeniden üretmek kolaylaştı. Asıl mesele; nasıl bir karakter yetiştiriyoruz? İnsani değerleri önceleyen, kendi gelişimini sürdürebilen bireyler mi? Bireyin hem kendi için hem de yaşadığı toplum ve dünyanın sorunlarına karşı duyarlı olması gerekiyor. Karakterin oluşmaya başladığı yaşlardan itibaren yalnızca farkındalık değil, bu farkındalığı eyleme dökebilecek beceriler kazandırmalıyız. Gerçek problemlerle yüzleşebileceği, deneyimleyerek öğrenebileceği ortamlar yaratmalıyız. Yapay zeka bu süreci hızlandırıyor, evet. Etik tartışmalar yapılıyor ama bu teknolojiyi insan odaklı, etik ve doğru kullandığınızda çok farklı fırsatlar sunuyor. Sadece ekonomik büyüme açısından değil, eğitimin kişiselleştirilmesi bakımından da devrim niteliğinde. Bugün çocuklarımız çok farklı. İlgi alanları, öğrenme biçimleri, beklentileri çeşitlenmiş durumda. Ama hâlâ tek tip müfredatla herkese aynı eğitimi verip aynı sonucu bekliyoruz. Bu artık sürdürülebilir değil. Öğretmenlik mesleği de dönüşüyor. Üzerindeki operasyonel yükler azaldıkça, öğretmen daha fazla rehberlik rolü üstlenebilecek. Zaman kavramından bağımsız hale gelen bir öğretim süreci mümkün. Hem dünyada hem Türkiye’de 21. yüzyıla uygun, çok boyutlu bir eğitim sistemi yeniden kurgulanıyor.”