Bu alanlar yöre insanlarına ve ülkenin geneline geniş yelpazede hizmet veren oldukça karmaşık doğal sistemlerdir ve yeryüzündeki başka hiçbir ekosistemle karşılaştırılmayacak ölçüde işlev ve değerlere sahiptir.
1971 yılında İran'ın Ramsar şehrinde imzalanan ve 1975 yılında yürürlüğe giren Ramsar Sözleşmesi sulak alanların korunması ve sürdürülebilir kullanımını sağlamayı amaçlayan uluslararası bir sözleşmedir
Ramsar Sözleşmesinde Sulak alanlar; doğal veya yapay, devamlı veya geçici, sürekli veya mevsimsel, suları durgun veya akıntılı, tatlı, acı veya tuzlu, denizlerin gel-git hareketlerinin çekilme devresinde 6 metreyi geçmeyen derinlikleri kapsayan, başta su kuşları olmak üzere canlıların yaşama ortamı olarak önem taşıyan bütün sular, bataklık, sazlık ve turbiyerler ile bu alanların kıyı kenar çizgisinden itibaren kara tarafına doğru ekolojik açıdan su altında kalan yerler olarak tanımlanmaktadır.’
Sulak alanlar tropik yağmur ormanlarından sonra biyolojik çeşitliliği üzerinde barındıran yegâne alanlardır.
Dünyadaki canlı türlerinin yaklaşık %40’ı sulak alanlarda yaşamaktadır.
Ülkemizde 122 sulak alan bulunmaktadır. Bunların 14'ü Ramsar Alanı, 59'u Ulusal Öneme sahip Sulak Alan ve 49'u Yerel Öneme sahip Sulak Alandır.
Günümüzde sulak alanlar; yapılaşma, kirlilik, kurutma, aşırı kullanım gibi sorunlar nedeniyle yok olma tehdidiyle karşı karşıyadır. Bu konularda yerel halk, yöre milletvekilleri ve ulusal kamuoyu bilgilendirilmeli, sulak alanlara sahip çıkılması sağlanmalıdır
İstanbul’da yapımı tartışılan Kanal örneğinde olduğu gibi (Terkos, Küçükçekmece, Sazlıdere) daha fazla sulak alan ve su kaybına yol açacak girişimlerden derhal vaz geçilmelidir.
Ormanlardan 3 kat hızla yok olan sulak alanlar, yerkürenin en çok tehdit altında olan ekosistemleridir.
Sulak alanların yok olması, ekosistemlerin bozulması demektir. Türkiye’deki sulak alanların büyük çoğunluğunda, bu alanları besleyen kaynaklar üzerine baraj yapılması; yönlerinin değiştirilmesi ve sistemden aşırı miktarda su alınması; tarımsal, evsel ve endüstriyel atıklardan kaynaklanan kirlenme sonucu su niteliğinin bozulması; tarımsal alanlar ve yerleşim bölgeleri açmak amacıyla sulak alanların kurutulması ve doldurulması; yasadışı ve aşırı balık avlanması; kuşların, sürüngenlerin ve bunların yavrularının yasadışı olarak avlanması ya da yumurtalarının toplanması; aşırı otlatma; su bitkilerinin sökümü; sazların yakılması ve denetimsiz saz kesimi; lagünlerin yavru balık yetiştirme alanı olarak kullanımı; yabancı türlerin ortama katılması; Küresel ısınma ve beraberinde getirdiği kuraklık, insan kaynaklı tehditlerle beraber, su kaynaklarımızı ve sulak alanlarımızı geri dönülmez bir noktaya getiriyor.
Ayrıca, karar vericiler ve yöneticiler başta olmak üzere, tüm kuruluşların, kamuoyunun ve sulak alanlarla iç içe yaşayan halkın (çiftçilerin, balıkçıların) bilgilendirilmesi ve bilinçlendirilmesi gerekmektedir Öncelikle sulak alan kaybını destekleyen politikalar değiştirilmeli, sulak alanların kurutulmasını öngören yasalar yürürlükten kaldırılmalı, hangi nedenle olursa olsun sulak alanların doldurulması ya da kurutulması yoluyla arazi kazanılması yasaklanmalıdır.
Bu konularda yerel halk, yöre milletvekilleri ve ulusal kamuoyu bilgilendirilmeli, sulak alanlara sahip çıkılması sağlanmalıdır. Alınacak olan önlemler de; her bir yer için açık olarak ilan edilmeli
Sulak alanlar, başta kendi yaşamımız ve ekosistemimiz için vazgeçilmezimizdir. “ Bindiğimiz dalı kesmeyelim”, sulak alanlarımızı gözümüz gibi koruyalım.
Sulak Alanların korunması için etkili koruma tedbirleri acilen alınmalıdır!
Kamuoyuna saygıyla duyurulur.
03/02/2025
TÜRKİYE ÇEVRE PLATFORMU
Sulak alanları korumalıyız
Sulak alanlar; yeryüzünün en zengin ve en üretken ekosistemlerini oluşturmaktadır.
Yorumlar