Bir milletin şucusu, bucusu olmaz. Milletin vatan, bayrak, devlet, adalet, istikbal ve istiklal gibi ortak değerleri olur. Her fert bu değerlere sahip çıkmaya mecburdur. Milli değerlerine sahip çıkmayanlar aidiyet duygusunu yitirmiş bedbahtlardır. Milletin örf, adet gibi mahalli veya genel bağlamda kültürel değerleri de olur. Bu değer farklılıkları kültürel zenginliklerdir.
Devletin bekası adına kanunlara ters düşmemek kaydıyla alt kimlik farklılıkları olabilir. Hiç kimse devletin ikbal ve istiklalinden ödün veremez. Millet şuuruyla hiç kimse başkasını din, dil ve etnik kimlik nedeniyle aşağılama hakkına sahip değildir. Milletin ortak değerlerinin yaşaması devletin adaletiyle kaimdir. Türkiye’mizin elli yıl öncesi köy yaşamında sosyal ilişkiler adına köy odalarının fonksiyonu büyüktü.
Köy odaları herkesin güvenle, merhametle sahiplenildiği sevgi ve saygının gösterildiği mekânlardı. Dil, din ve etnik kimliğe bakılmadan köy odalarında her misafirin iaşe ve ibate gibi ihtiyaçları karşılanırdı. Emek ve mali yükü tek kişi üzerinde bırakmadan imece usulü misafir sahiplenilirdi. Misafirlerin hayvanları oda ahırında barındırılırdı. Köye yabandan gelen hayvanları gözleyip sağlıklı ya da hastalıklı olduğuna karar verirlerdi. Şap, kuduz gibi hastalıklar görüldüğünde karantinaya alınır veya itlaf edilirdi.
Hazin değil mi, milleti öteki veya beriki şeklinde ayrıştırmak? Suç isnatları ile toplumu ayrıştırmak acı vermez mi, vicdanlara? Türk köylüsünün köy odaları sayesinde insanlar kendilerini yalnız, naçar hissetmezlerdi. Oralar kaynaşma ve paylaşım merkezleriydi. Sosyolojik ve psikolojik yönüyle birer eğitim, öğretim okullarıydı. Özellikle de toplumsal iletişim istasyonlarıydı. Büyük küçüğü sever, küçük büyüğü sayardı. Toplumsal yargılamalar denilen tekdir ya da takdir gibi tenkitle herkes müstahakkını alırdı.
Köy odalarının kültürel, güven, uzlaşı, barış, sevgi, saygı, paylaşım ve sahiplenme gibi fonksiyonel değeri küçümsenemez. Misafirler genelde ticaret için gelen satıcı, alıcı gibi insanlar olurdu. Bir yerden bir başka yere giderken menziline ulaşamayanlar konaklardı. Başını sokacak yuvası olmayanların barınakları olurdu. Misafirden istenen mala, cana ve iffete zarar vermemekti.
Köy odalarında akşamları mahallin ileri gelenleri toplanıp yerelden genele, genelden yerele günün meseleleri değerlendirilirdi. Toplumsal yaşamda adalet varsa merhamet, güven, sevgi ve saygı hayat bulur. Gayrısı hezimettir! Tarihi, kültürel, milli ve manevi değerleri zengin halklar toplumsal sıkıntıları kolay aşmasını bilirler.
Toplumsal yaşamda adalet yaşanıyor ve yaşatılıyorsa halk bahtiyar, devlet de payidar olur. Aksinde kaygı ve kuşku tolumun kanayan yarası olur. Tarihi, kültürel, milli, manevi değerlerden uzaklaşan toplumlarda para ve materyal kaosu, korkulu rüya olur. Sorunların çözümü bu korkulu rüyadan nasıl uyanılacağına bağlı... Kavga ve kargaşanın olmadığı bir dünyada yaşamayı kim istemez? Kavgalar ve kaygılar hakkaniyetin olmadığı toplumların problemi... Problemin çözümünde akıl, akıl ve yine akıl gerekir.
Aklı hiçe sayan zihniyet akıbetine yansın. Din adına aklı önemsemeyen bazı zevatlar çıkabilir. Bu tipler, Kur’an’da işaret edilen akılla ilgili Allah’ın buyruklarından bi haber olmalılar. İslam, insanın aklını muhatap alır. İnsan üç unsurdan müteşekkildir. Akıl, ruh ve beden. İnsan hayatındaki aklın etkinliğini gale almayan Kur’an ile olan bağını yeniden gözden geçirmeli.
İnsanın kazanacağı ya da kaybedeceği ne olursa olsun adil olmadıkça sonuç, hüsran olur. Adalet sözde doğruluk, davranışta dürüstlüktür. Sözü doğru, davranışı dürüst olmayandan kim güvende olabilir? Kaygı ve kuşkunun olduğu yerde merhamet, hoş görü, güven, sevgi ve saygı değer bulur mu? Hele adaletin hüküm sürmediği ortamlarda sevgiden, saygıdan, hoşgörüden, güvenden, merhametten söz edilebilir mi? Karşılıklı güvenin duyulmadığı insani ilişkilerin vahametini düşünmek esef ve elem verici değil mi?
Ömrünüz uzun, kazancınız bereketli olsun! Hoşça kalın! Dostça kalın!
Yunus Emre GÜLLÜ - 26 AĞUSTOS 2023 / Milli irade