ESKİŞEHİR

Sağlık alanları sıfır toleranslı alan olmalı

Türk Sağlık-Sen Eskişehir Şube Başkanı Niyazi Ömür Yüce ile sağlık çalışanlarının sorunlarına ve yürüttükleri sendikal faaliyetlere yönelik bir söyleşi gerçekleştirdik.

Sağlıkta idareci atamalarının liyakatsiz bir şekilde yapıldığını da ifade eden Yüce, ‘‘Sağlık sistemindeki liyakatten bahsetmek zor. En basit 20-25 tane çalışanın olduğu yerde birim sorumlusunu bile siyasi ya da sendikal yakınlığına göre belirliyorsunuz’’ ifadelerini kullandı.

ŞİDDETİN CEZASI TUTUKLU YARGILANMAK OLMALI

Gün geçtikçe sağlıkta şiddet olayları artıyor. Sağlık emekçileri değersizleştiriliyor. Bu konularda ne gibi önerileriniz var bu sorunun çözülmesi için?

Türk Sağlık Sen olarak sağlık alanlarının sıfır toleranslı alan olarak ilan edilmesini istiyoruz. Yani bu ne demek sıfır toleranslı alan? Eğer siz sağlık merkezlerinde, bir sağlık çalışanına herhangi bir fiziksel ya da psikolojik bir şiddet uygulanırsanız bunun cezası tutuklu olarak yargılanmaktır. Şartlı salıverme ya da kamu yararına bir cezaya çevrilmesinden ziyade yapılanın fiili olarak cezasını cezaevlerinde çekilmesini talep ediyoruz. Sağlık tesislerinde güvenlikle ilgili yeterli tedbirlerinin alınmadığını düşünüyoruz. Buna en iyi örneği mesela Şehir Hastanesi’nden verebiliriz. Biliyorsunuz ki bölgenin yüksek güvenlikle adli psikiyatri bir hastanesi Eskişehir’de, Şehir Hastanesi’ne bağlı. Burada da suça karışmış psikiyatri hastaları var. Bunların içerisinde normalde eğer akıl sağlıklarıyla ilgili bir problem olmasa cezaevinde yapması gereken hastalar. İçlerinde yaralamadan, cinayetten yatan hastalarımız mevrut ve buralarda yeteri sayıda güvenlik personelimiz yok. Mesela daha yakın 2-3 gün önce bir hemşire arkadaşımız hasta tarafından darp edildi ve alanda hiç güvenlik yok. Arkadaş tamamen kendi çabasıyla kurtuluyor elinden. Aşağıdaki kamera kayıtlarını güvenlik çok sonradan fark ediyor. Zaten servislerde bekleyen aktif güvenlik yok. Diğer güvenliğin sıkıntılı olduğu yerler mesela sağlık ocakları. Oralarda hiç güvenlik yok. Sağlık aile hekimliği sisteminde çalışan doktor ve hemşire arkadaşları siz hastaların bilgilerini almak için hiç tanımadıkları insanların evlerine gönderiyorsunuz. Ve ülkemizde mülteci problemi gibi bir problem var. Bu mültecilerin aşılarının ya da farklı kronik hastalıklarının takipleri için gönderiyorsunuz. Yeri geliyor oraya 2 tane kadın tek başına gidiyor bilmedikleri yerde. Bundan dolayı sıkıntı yaşayan, darp edilen, farklı sözlü fiziksel tacize maruz kalan arkadaşlarımız var. Diğeri 112 İstasyonlarında çalışan arkadaşlar. Orada da güvenlikle alakalı hiçbir tedbir yok. Orada ne yapabilirsiniz? Belki her ambulansa güvenlik koymak olmayabilir. Ama orada da mesela vaka reddi hakkı tanıyabilirsiniz. Eğer oraya gittiğinizde, can güvenliğinizle alakalı bir problem varsa sizin o vakadan çekilebilmeniz lazım. Ama şu anda öyle bir şey yaparsanız soruşturmaya maruz kalırsınız. Bunun gibi önlemler alınabilir ve çıkartılan yasaların da ciddi anlamda uygulamada aksamaması lazım.

SAĞLIKTA LİYAKATTEN BAHSETMEK ZOR

Bir diğer sorum da mülakat ve atamalarla alakalı olacak. Birçok tepki geliyor bu atama ve mülakatlardan. Sağlık sisteminde atamalar liyakate uygun yapılıyor mu?

Şimdi mülakat ülkemizde maalesef torpilin anahtarı olmuş durumda. Şimdi bir insanı siz lise yıllarından, ortaokul yıllarından alıp üniversite bitimine kadar yani ortalama 12-13 senelik bir eğitim sürecinden geçirip, bir meslek erbabı yaptıktan sonra atama uygun görmeyip, hiç meslekle alakası olmayan kişiler tarafından konudan bağımsız sorular üzerinden sözlü sınava tabii tutarsanız, bu kendi yandaşlarınıza yer açmaktır. Şimdi hemşirelik, tıp fakültesi hani sağlıkta çok fazla mülakata dayalı atama yok. Bunu daha çok biz milli eğitimde görüyoruz. Çünkü sağlıktakiler genelde KPSS üzerinden atanırlar. Müdür yardımcılığı gibi pozisyonlar mülakatsız atama. Onlar da nasıl? Eğer bulunduğunuz siyasi ya da sendikal yapılanların içerisinde aktif olur, oraları yeterince kalkındırırsanız size de ödül olarak oradan bir idareci pozisyonu gelir. Bu da maalesef yine liyakatsiz atamalara sebep. Çünkü hemşirelik hizmetlerinden hiç anlamayan, yöneticilik kabiliyeti olmayan, koordinasyon becerileri düşük arkadaşları ya da satın alma birimine koyduğunuz insanların bir gelir gider dengesi kuramayan, bir satın alma ihale kanunu bilmeyen arkadaşları, idareci olarak koyduğunuzda hem kamu zararı hem de çalışan mutsuzluğuna sebep veriyorsunuz orada da. Sağlık sistemindeki liyakatten bahsetmek zor. En basit 20-25 tane çalışanın olduğu yerde birim sorumlusunu bile siyasi ya da sendikal yakınlığına göre belirliyorsunuz. Bu da ne oluyor? Sizin sendikanız mevcut yapıya yakın bir sendika ise sizin en basit bir bayram nöbeti talebiniz kolaylıkla yerine gelirken o sendikadan ya da o görüşten olmayan kişilere en olmadık bir tatil programının yapıldığı yere nöbet yazılabiliyor. Görevlendirmeler desen o şekilde. Mesela görme engelli bir arkadaşımız var. Yani yüzde 100 değil ama yüksek oranda yüzde 40 gibi bir görme engelli var. Yunus Emre Devleti Hastanesi'nde çalışıyor. Evi Yenikent tarafında. Biz onu müdürlüğe gittik durumunu anlattık çünkü toplu taşıma araçlarının numaralarını görmekte problem yaşıyor. Geçici bir süreliğine o taraftaki bir sağlık tesisini aldılar ama bundan haberdar olan bazı müdürler, devlete değil de farklı makamlara hizmet eden müdürler, böyle sudan sebep bahanelerle o geçici görevlendirmeleri iptal edip tekrardan Yunus Emre'ye çektiler. Ya da çocuğu küçük olan insanları sendika tercihlerine göre ilçelere gönderdiler ya da merkezde tuttular. İlçe sağlık müdürlüğü sağlık müdürlüğün nezdinde bakarsak 50 kişiyle döndürülecek kurum yani oradaki işi işleyişi 50 personelle yapabiliyorsanız şu anda 200 tane geçici görevlendirme ile personel var. Ama siz hastanelere gittiğinizde nöbet tutacak hemşire bulamıyorsunuz, ebe bulamıyorsunuz. Niye? Çünkü birileri bir şekilde bir yerlere yakınlık kurmuş, burada masa başı görevlere gelmişler. Yani liyakatli idarecilerimiz olmadığı sürece bu tarz olayların önüne geçemeyeceğiz maalesef.

GELSİNLER ELE ELE VERİP SORUNLARI ÇÖZELİM

Özellikle sağlık sektöründe insanlar artık KPSS çalışmak yerine Almanca çalışmaya başlıyorlar, yurt dışına gitmek istiyorlar. Bu konuda ne diyorsunuz? Bunun nasıl önüne geçebiliriz gençlere?

Şimdi o arkadaşların gözünden penceresinden baktığında kendi dünyalar için haklı olabilirler. İnsan hayatı, burası bir durak gelip geçeceğiz muhakkak kaliteli bir hayat istiyorlar. Ama gelecek nesillere karşı da bizim bir sorumluluğumuz var. Biz nasıl burayı ecdatdan emanet aldıysak teslim edeceğimiz nesiller var. Yani burada bir problem sıkıntı varsa; ki muhakkak var, gitmek yerine bunu düzeltmeye ya da burası için çabalamaya gayret göstermek lazım. Şimdi Almanya'ya gidiyorlar ya da farklı ülkelere gidiyorlar. Evet bu günü kurtarmak. Hani oradaki standartlar buradan çok mu iyi? Çalışma şartları özlük hakları olarak iyi olabilir. Ama sosyal hayat olarak, yani bu aidiyet duygusu açısından bakarsak oraların buradan iyi olduğunu düşünmüyorum çünkü taş yerinde ağırdır. O yüzden arkadaşlar gelsinler, hep beraber el ele verelim, ülkemizdeki, çünkü başka bir ülkemiz yok, bizim kalıcı olarak bir yere gitme ihtimalimiz yok. Gelelim kendi ülkemizdeki sıkıntılarımı çözelim, daha düzgün, daha demokratik, daha liyakatli bir Türkiye oluşturalım onlarla. Çünkü yani Turan coğrafyasına gönül veren birisi olduğumuz için başka ülkelerde kendi istikbalimizi aramak bana çok doğru gelmiyor.

MAAŞ VE ÖZLÜK HAKLARINDA KAYIPLAR YAŞANIYOR

Sağlık personelleri şiddet ve liyakat dışında ne gibi sorunlarla karşı karşıya kalıyor?

Meslek yasaları ile ilgili sıkıntılarımız var. Özellikle ebe ve hemşire arkadaşlarımızın net bir meslek yasası yok. Ebelikte hiçbir meslek kanunu yok.  Halen 1928’deki tababet kanununa tabi olarak çalışılmaktadır. Hemşirelik de 1954’ten kalma eskimiş, çağın gereklerinden uzak bir yasa ile çalışmalar yapılmaktadır. Yani üniversitelerde alınan eğitimi bire bir karşılamamaktadır. Bu da mesleki saygınlık, maaş ve özlük haklarımızda kayıp anlamına geliyor. Türkiye’de 2008’den sonra işe başlayanlar diye bir kavram var. 5510 sayılı yasa.  Bu 2008’den önce işe başlayanlar ile 2008’den sonra işe başlayanların emekli keseneği ile alakalı bir sıkıntı. Günümüzden örnekleyerek anlatırsak 2008’den önce emekli olan bir kişi 24-25 Bin bandında emekli maaşı alırken, sonra işe başlayan aynı özlük haklarında, aynı eğitime sahip başka bir kişi 12 Bin bandında çünkü aylık yansıtma oranları aşağı yukarı yüzde 30’lara falan düştü.  Bu da toplamda alacağımız tazminatın düşmesi ve aynı zamanda alacağımız emekli maaşının düşmesi anlamına geliyor. Bunun yanında tek kalemde maaş talebimiz var. Şu anda sağlık sisteminde 4 ayrı maaş sistemi var. Bunda taban maaş var, ek ödeme var, performans dediğimiz bir sistem var. Burada da emeklimize yansıyan tek kısım maaştan ibaret. Örnek verecek olursak 40 Bin liranın sadece 20 Bin lirası emekliye prime esas kazançken, diğer 20 Bin lira ek gelir olarak gözükmekte bu da sonrasında maddi kayıplara sebep olmaktadır.

39 MESLEK BRANŞINA YÖNELİK ÇALIŞMALAR YAPIYORUZ

Türk Sağlık Sen olarak ne gibi çalışmalar gerçekleştiriyorsunuz?

Örgütlü olduğumuz yerlerde sağlık kurumlarında, adli tıp kurumu, üniversite hastaneleri ve aile sağlığı merkezleri, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı da bize bağlı. Buralardaki 39 meslek branşına yönelik mesleki çalışmalar ve meslek etiğini geliştirici çalışmalar yapıyoruz. Üstüne az önce söylediğimiz ücretlendirme politikasındaki eksiklikleri tespit edip sahayı bilgilendirme, sahadan gelen taleplerimizi de gerek siyasi mercilere, gerekse bakanlık yetkililerine ileterek görevimizi yerine getirmeye çalışıyoruz.  Bunun haricinde bir sosyal sendikacılık yönümüz var. Bu sosyal sendikacılığı daha çok yüksek enflasyondan üyelerimizin daha az etkilenmeleri için indirim anlaşmaları, ya da çeşitli organizasyonlar ile çalışanları desteklemek üzerine yürütüyoruz.

{ "vars": { "account": "UA-99020016-1" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }