Yazı başlığını “orijinal” olsun düşüncesiyle atmadım. “Nazilli’nin Basması” da değil amacım!.. Buradan hareketle bir parça Eskişehir nostaljisi yapayım istedim.
Bir süre önceki yazılarımın birinde Serhan Asker’in hafta sonları yayınlanan “Görkemli Hatıralar” programından söz etmiştim. Tepebaşı Belediyesi’nin katkıları ile Eskişehir’de gerçekleştirdiği yayından…
Hemen ertesi hafta canlı yayın Aydın’ın Nazilli ilçesinde idi. Nazilli deyince belli kuşağın aklına, Cumhuriyet’in ilk sanayi kuruluşlarından, burada kurulan basma fabrikası ve ünlü “Nazilli Basması” gelecektir. Nasılsa izin alınmış, canlı yayın fabrika sahasından gerçekleştiriliyor.
Fabrika dediysem, dört duvar çatı ve aynı durumda harabe görüntüsünde sosyal yapı kalıntıları. İnsanın içi sızlıyor gerçekten. Programın konukları belediye başkanı, bir zamanlar orada çalışan iki emekçi kadın, yöresel sanatçılar ve tarih araştırmacısı Sinan Meydan.
Oradan öğreniyoruz, 2002 de kapatılan tesislerin, Sümer Kampüsü adıyla Aydın Adnan Menderes Üniversitesine devredildiğini..
Derken, İlçenin gelini kadın sanatçı, eşinin sazı eşliğinde bir türkü tutturuyor;
“Nazilli basmaları / Nazilli’de dokunur / Mektup yazma sevgilim / Postanede okunur.”
Bizim yöre kızlarının da düğünlerde çalıp-oynadıkları bir Didim Türküsü aslında. Nazilli Basmasına bir güzel uyarlanmış.
***
Sümerbank Nazilli Basma Fabrikası’nın temeli 1935’te atılıyor, 1937’de açılıyor. Anadolu’yu sanayileştirme devriminin de öncüsü Mustafa Kemal Atatürk tarafından. Yani aramızdan ayrılışının 1 yıl kadar öncesinde;
-Ülkemizin ilk basma dokuma tesisi olarak.
Genç Cumhuriyet’imizin “Anadolu’yu sanayileştirme hamlesi /devrimi” dedik ya, o tarihten 4 yıl önce de Eskişehir Şeker Fabrikası hizmete açılacaktır önce.
Adeta sosyal kültürel kampüs
Dönelim, Nazilli’deki görkemli hatıralara. Yukarıda örneklediğim bizim şeker fabrikası gibi, Nazilli basma fabrikası da sadece bir üretim tesisi değildir. Bir sosyal, kültürel kampüstür adeta.
İşçi ve yönetici lojmanları en başta. Sinema ve tiyatro gibi etkinlikler için olduğu kadar diğer sosyal aktivitelerin gerçekleştirdiği 700 kişilik oturma kapasiteli bir salon… Nazilli Halkevi de salondan yararlanan kuruluşlar arasındadır. Halkevi’nin düzenlediği çeşitli sanat dalları için bir ocaktır. Müziğin çeşitli enstrümanları için açılan kurs çalışmaları, işçilerin oluşturduğu koroların konserleri hep bu salon ve çevresindeki tesislerde gerçekleştirilecektir.
Bugünlerin de popüler sporları değil sadece. Bir tenis kortu da vardır üretim ve kültür kampüsünün içinde. Biliyorsunuz, Eskişehir’de aynı adı kullanan futbol kulübü de o tarihlere kadar uzanıyor.
-Nazilli Sümerspor!..
Yetiştirdiği son ünlünün “Rıdvan Dilmen” olduğunu öğreniyorum…
O da Atatürk’ün eseri.
Programın konuklarından iki yaşlıca emekçi kadın o yıllara ilişkin anılarını anlatıyor. Bir ara “Sabah vardiyasına ‘gıdı gıdıya’ binerek gidiyorduk. deyince yapımcı soruyor;
“-O da nedir?”
“Tren, diyorlar kısaca. Anlaşılıyor ki o tren, bir kuşak Eskişehirlilerin de bildiği dekovil!..
Bu isim, aynı zamanda Eskişehir’de de bir semtin adı olarak da anılır;
“-Dekovilbaşı”
Bir tür raylı sistem dekovil. Arkasına bağlanan vagonları çeken lokomotiften ibaret. Ve “bizim dekovilin” geçmişi de Nazillilerin “gıdı gıdı”sından epey bir eski! Şeker Fabrikası lojmanlarının başladığı yerden hareket eder, Taktik Hava Kuvvetinin içinde yer alan o zamanki adıyla “Tayyare Bakım ve Onarım Fabrikası”nda çalışan sivil ve asker işçileri getirip, götürürdü.
Unutmadan söylemeli. Bu fabrika da Sümerbank Nazilli Basma Fabrikası gibi Atatürk’ün kurduğu “yerli ve milli” sanayi tesislerinden biridir. Ve de bugün varlığı ile gurur duyduğumuz TUSAŞ’a ilk harcın konulduğu bir fabrika..
***
Kent belleğine dar açıdan bir katkı amacıyla bir küçük hatırlatma olsun. “dekovilin hikayesi” ile “Bizim Basma Fabrikası” bir başka nostalji yazısına…