Stephen King, korku edebiyatı denildiğinde akla gelen ilk isimlerden biridir. Yazarın eserleri, psikolojik derinliği doğaüstü unsurlarla harmanlayarak, zamansız ve ürkütücü bir atmosfer yaratmasıyla dikkat çeker. King’in 1985’te yayımlanan “Skeleton Crew” adlı koleksiyonunda yer alan “The Monkey”, korkunun en temel formüllerinden birini işler: Cansız bir nesnenin üzerine şeytani bir güç yüklemek. Bu hikâye, King’in her zaman ustalıkla işlediği gerilim, travma ve kişisel lanetler gibi temaların en net örneklerinden biridir. Ancak bu klasik korku hikâyesinin sinemaya uyarlanması, onu sadece bir korku filmi olmanın ötesine taşır.
Fakat uzun öyküsünü okuyup giderseniz. Dünyanın en iyi yönetmeni dahi gelse sonucun vasat olduğunu garanti edebilirim. Öyküyle gerçekten uzaktan yakından alakası olmayan bir film olmuş. Lakin öyküyü okumadan gitseniz bile, sizi kara komik korku karışımı ilginç bir film bekliyor.
Bana göre filmden çok filmin fragmanı çok daha etkili olmuştu. Fragman büyük heyecan ve beklentiyi yükseltirken. Bu kadar güzel bir konu nasıl vasat hale gelir onu izlemiş olduk. Yönetmen Osgood Perkins, “The Monkey” ile kendine has bir korku dili yaratmaya çalışırken, karanlık temaları mizah ve absürtlükle harmanlayarak izleyiciye yeni bir deneyim sunuyor. Keşke sunmasaymış.
Perkins’in geçmişte yönettiği “The Blackcoat’s Daughter” (2015) ve “Gretel & Hansel” (2020) gibi filmlerle tanınan tarzı, korkunun yanı sıra zekice bir mizah anlayışı ve karakter derinliğiyle birleşiyor. The Monkey’de, klasik korku klişelerinden uzak durarak gerilimi çok daha taze bir şekilde inşa etmesini sağlıyor. Filmin kalbinde, oyuncak bir maymunun büyüleyici bir şekilde korkunun taşıyıcısı hâline gelmesi yer alıyor. Zararsız gibi görünen bir nesne, tüyler ürpertici bir tehdit haline geliyor.
Film, temel olarak iki ikiz kardeşin, küçükken karşılaştıkları lanetli oyuncak maymunla mücadele etmelerini konu alıyor. Kardeşler, çocukluklarında farkında olmadan büyük bir kötülüğü uyandırmışlardır ve yıllar sonra, geçmişlerinin karanlık sırlarıyla yüzleşmek zorunda kalırlar.
Perkins, orijinal hikâyenin sadece ana hatlarına sadık kalırken, hikâyenin derinliklerini ve karakterlerin içsel çatışmalarını daha geniş bir çerçevede uydurarak işliyor. King’in eserlerine olan sadakatini korumayarak, filme katmanlı bir psikolojik derinlik ekliyor.
“The Monkey”, sadece korkuyu değil, aynı zamanda travma, suçluluk ve kader gibi önemli temaları işliyor. Filmdeki ana karakterler, çocukluklarından kalan yaralarla mücadele ederken, geçmişlerinin hayaletleri peşlerinden gelir. Maymun yalnızca ölümün habercisi değil, aynı zamanda unutulmaya direnen bir geçmişin, bir tür lanetli mirasın sembolüdür.
Diğer yandan, The Monkey’in en dikkat çeken yönlerinden biri, mizahın gerilimle ustaca birleştirilmesidir. Perkins, filmdeki absürtlükleri sadece korkunun arkasındaki gerilimi artırmak için kullanmıyor; aynı zamanda izleyicinin korku ile arasında bir mesafe bırakıyor. Bu da filme özgün bir tat katıyor.
Eğer korku filmleri sizi cezbediyorsa ve korkarken güleyim diyorsanız. “The Monkey” sizin için unutulmaz bir deneyim olabilir. Öyküsünü okuyanlara asla tavsiye etmem. Sanatla kalın.