Başkan Kapanoğlu, ‘‘Kent Konseyi çatı kuruluştur. Yerel yönetimlerimize, sivil toplum görüşlerinin senfonik bir ses halinde, ortak bir akıl halinde sunulmasını, iletilmesini, tavsiye kararları niteliğinde iletilmesini sağlıyor’’ ifadelerini kullandı.
ŞEHRİN ORTAK SESİNİ OLUŞTURUYORUZ
Kent Konseylerinin belediyelerin arka bahçesi olduğu yönünde çok sık eleştiriler duyuyoruz. Bu konuya bir açıklık getirebilir misiniz?
Kent konseyinin oluşum şekli ve yapısı, Bakanlar Kurulu tarafından belediye kanununa bağlı bir yönetmelikle düzenleniyor. Bu yönetmelikte de kent konseyinin doğal üyelerinin kimler olacağı gayet net ve açık ifadelerle belirtiliyor. Yani ilin valisi Eskişehir Kent Konseyi’nin doğal üyesidir. İldeki üniversite sayısı bir ise rektör artı temsilcisi, yani iki temsilciyle kent konseyinde yer alır. Birden fazla üniversite varsa rektör veya temsilcisi şeklinde yönetmelikte madde vardır. Onun dışında odalar, sendikalar, akademik meslek odaları, noterler odasına kadar detaylı bir şekilde kent konseyinin genel kurul üyelerinin kimlerden oluşacağı yazılmıştır. Şimdi, Eskişehir Kent Konseyi de mevcut yönetmelikte yazan tüm genel kurul üyelerinin oluşturduğu bir yapıdır. Çatı kuruluştur ve sivil toplum kuruluşlarıyla, kamu kurumlarıyla, yerel yönetimlerle, belediyelerimizi buluşturan bir köprüdür kent konseyi. Aynı zamanda bu ne gibi bir yarar sağlıyor? Hem belediyelerimize hem merkezi yönetimin Eskişehir’deki temsilcilikleri yerel yönetimlerimize, sivil toplum görüşlerinin senfonik bir ses halinde, ortak bir akıl halinde sunulmasını, iletilmesini, tavsiye kararları niteliğinde iletilmesini sağlıyor. Bu da doğal olarak kurumlarımızı besliyor. Çünkü kurumlarımızın her dakika halkın temsilcileriyle, şehrin dinamikleriyle bir araya gelme imkânları olmuyor. Ancak işte kent konseyi bu görevi sağlıyor, onları besliyor. Bu da şehrin şekillenmesinde, kentsel büyümenin, kentsel gelişmenin halkla birlikte, halkın görüşleriyle birlikte sağlıklı bir şekilde oluşmasını sağlıyor. Kent konseyinin en önemli yapısı bu. Şimdi idari yapı böyleyken, mevzuatsal yapı böyleyken, burada sadece belediyeler genel kurulu üyesi değil kent konseyinin, diğer üniversiteler, kamu kurumları da yer alıyor. Kent konseyinin çalışma şeklinde çalışma grupları aracılığıyla, gönüllüler vasıtasıyla çalışmalar yapılıyor ve aslında Eskişehir'de yaşayan herkes kent konseyinin gönüllüsü olabiliyor. Öyle bir sınırlama yok, şu olur, şu olamaz şeklinde. Bunun faydası şu. Şehrin ortak sesini oluşturuyorsun. Eğer ki kent konseyini o gönüllüler aracılığıyla herkesi kucaklayan bir yapıyla çalıştırırsan, o zaman bundan sadece belediyelerimiz değil, tüm kurumlar, üniversiteler, doğal genel kurul üyesi olan tüm kurumlar faydalanabilir. Ancak bunu yapmazsan, sadece ve sadece belediyelerle kent konseyini çalıştırırsan, o zaman zaten kent konseyi olmaktan çıkarsın ve mevcut yönetmeliğe de aykırı davranmış olursun. Biz Eskişehir Kent Konseyi olarak bugüne kadar sizler de takip ediyorsunuz; her görüşe, her Eskişehirlinin görüşünü raporlaştırarak kamu kurumlarımıza gerek basın yoluyla gerek raporlarımızı yazılı olarak göndererek görüşlerini ilettiğimiz bir köprü vazifemizi sürdürmeye devam ediyoruz, bundan sonra da edeceğiz. O açıdan Eskişehir Kent Konseyi’ni belediyenin bir birimi ya da belediyenin arka bahçesi gibi bir yere oturtmadık, bundan da çok memnunuz. Ancak bu senin bahsettiğin gibi Türkiye'de ne yazık ki örnekleri yok mu? Var. Belediye başkanlarının kendilerinin kent konseyi başkanı olduğu yapılar da var. Bunları elbette ki bizler de onaylamıyoruz. Ancak bizler Eskişehir'de belediyenin arka bahçesi değil, bilakis belediyeyi besleyen, belediyenin faaliyetlerinde halkın sesini ve görüşlerini dikkate almaları için onları besleyen bir kent konseyi yapımız var.
KURUMLARLA ARAMIZDA GÜVEN OLUŞTU
Eskişehir Kent Konseyi olarak Eskişehir genelinde birçok kurum ve kuruluşla iş birliği yapıyorsunuz. Türkiye’deki en aktif kent konseyleri içinde yer alıyorsunuz. Bunu neye borçlu Eskişehir Kent Konseyi?
Bu aktifliği şuna borçluyuz bir kere: Bu, ikili ilişkilerde bile böyledir. Biriyle ortak bir iş yapmak isterseniz öncelikle ona güvenmek durumundasınız, o kuruma güvenmek durumundasınız, o kurumun yöneticilerine güvenmek durumundasınız. Yani bu güveni sağlamak için de gerçekten kent konseyini amacına uygun çalıştırmak durumundasınız. Biz Eskişehir Kent Konseyi olarak hem kent konseyinin amacı hem de kent konseyinin felsefesi ki her kurumun bir felsefesi vardır aslında. Biz, o doğrultuda her görüşü son derece samimiyetle, olması gerektiği şekilde dinleyip ve bu görüşleri bir harman haline getirip ondan sonra şehrin ortak aklı şeklinde sunduğumuz için kurumlarımızda yıllar içerisinde bir güven oluştu. Ve Kent Konseyi’nin bu çizgisi sayesinde de bizler artık Eskişehir'de kurumlarımızın, üniversitelerimizin yaptığı projelerde, hayata geçirmek istedikleri işlerde Kent Konseyi’nin de, özellikle Avrupa Birliği projelerinde, mutlaka yer almasını arzu ettikleri bir kent konseyi yarattık.
GELENEKSEL ETKİNLİKLERİMİZİ
PAYDAŞLARIMIZLA SÜRDÜRECEĞİZ
Kurumlarla yaptığınız iş birlikleri kapsamında geleneksel hale gelmiş etkinlikler var, Liseler Arası Tiyatro Şenliği, Satın Alma Sahiplen Pati Şenliği gibi etkinlikler. Bu etkinlikler sürecek mi, yeni iş birlikleri de görecek miyiz?
Bu etkinlikler bugüne kadar kent konseyinin artık senin de bahsettiğin gibi geleneksel hale gelen ve bizlerin de bunları organize etmekten büyük mutluluk duyduğumuz etkinliklerimiz. Elbette ki kurumsal paydaşlıklarımızla birlikte devam edecek. Tabii, yeni paydaşlıklarımız da olacak. Zaten bunları kendi sosyal medya sayfalarımızda da sürekli paylaşıyoruz. İşte bize az önce bahsettiğim o güven duydukları için sağ olsunlar, sürekli olarak sivil toplum kuruluşlarımız, kamu kurumlarımız, hayata geçirmek istedikleri projelerinde Kent Konseyi’nin de mutlaka paydaş olması gerektiğini söyledikleri çalışmalar var. Dolayısıyla bunlar aynı zamanda da bizim Kent Konseyi olarak paydaş olacağımız ve şehre olumlu sonuçları olacağını düşündüğümüz işlerimiz, bizim de sahiplenerek projelerimiz haline geliyor. Çünkü emek sarf ediyoruz, destek vererek. Bunları gerçekleştireceğiz. Bu projeler o kadar yoğun ki gelen talepler, bu da bizi mutlu ediyor. Çünkü zaten kent konseyinin görevi, ana görevi, bir proje geliştirelim, ondan sonra efendim söyleyeyim şehirde bunu hayata koyalım falan değil. Bu zaten kent konseyinin mevzuatsal yapısıyla da ana düşünce yapısıyla da yani kuruluş amacındaki o düşünceyle de uygun bir durum olmaz. Kent konseyini oluşturan tüm paydaşlarıyla birlikte, adı üzerinde konsey; kent konseyi, işler yaparsa, onların hayata geçirmek istediği projelere kolaylaştırıcılık sağlarsa işte o zaman kent konseyi asıl görevini yapmış oluyor. Bu çalışmalarımız da devam edecek.
MİHALGAZİ’DE MADEN ÖNCELİK OLMAMALI
Eskişehir Kent Konseyi’nin çevreye karşı oldukça duyarlı bir duruşu var. Bunu daha önce Alpu’da yapılmak istenen kömürlü termik santrale karşı verilen mücadelede gördük. Alpagut ve Atalan’da yapılmak istenen altın madeni hakkındaki görüşünüz nedir?
Bizim Eskişehir Kent Konseyi olarak madenciliğe bakış açımız şu. Biz doğru alanda, doğru yerde ve doğru yöntemlerle yapılan madenciliğe karşı değiliz. Çünkü zaten buna karşı olmak, aslında bilime karşı olmak, bilimin o alandaki dalına karşı olmak anlamına geliyor. Yani maden mühendisliği diye bir bilim dalı var. Dolayısıyla biz de Eskişehir Kent Konseyi olarak doğru yöntemlerle, yani bilimin söylediği yöntemlerle yapılan hiçbir madenciliğe karşı değiliz. Nitekim bizim milli gururumuz var değil mi? Kırka’daki bor madenimiz. Onunla gurur duyuyoruz. Doğru yerde, doğru yöntemlerle yapılan madencilik önemli. Ancak biz Türkiye'nin en verimli tarım arazilerinin üzerinde yapılan madenciliğe doğal olarak karşıyız. Nesine karşıyız? Yapılış yöntemlerine karşıyız. Şimdi Mihalgazi'de altın madeni yapılmak isteniyor, çünkü orada bir cevher olduğu söyleniyor. Ancak Mihalgazi’nin şöyle bir önemi de var, Anadolu'nun Çukurova'sı deniliyor oraya ve hatta bu verilerle de ortaya konulan sonuçlar. İstanbul'un rokasından, maydanozuna kadar yeşilliklerinin Mihalgazi'den karşılandığı söyleniyor. Yüzde 80 deniyor, yüzde 90 deniyor. Bunlar çok ciddi rakamlar. Şimdi böyle bir alanda bu faaliyetlerin yapılıyor olması, orada iklim özellikleriyle birlikte tarımın zarar göreceği, yeraltı su kaynaklarının zarar göreceği anlamına geliyor. Aynı zamanda da mevcut yığın liç yöntemiyle yapılan açık siyanür havuzları nedeniyle buradan hem yeraltı su kaynaklarının hem de havanın uzun vadede etkileneceğini uzmanlar söylüyorlar. Nitekim Türkiye'de yaşanan maden facialarında da bunları çok acı bir tecrübe olarak hepimiz yaşadık. Doğal olarak biz şunu söylüyoruz. Maden yapılacaksa bile doğru yöntemlerle yapılmalı ve bunun yeri de hatta önceliği de Mihalgazi olmamalı. Altının Türkiye'nin pek çok yerinde var olduğu biliniyor. Madencilerin de söylediği bu. O zaman biz daha doğru alanlarda bu altını çıkarmaya öncelik vermeliyiz. Altın elbette ki önemlidir, ülke ekonomisi için, dünya ekonomisi için. Bu önemlidir. Ancak öncelik Mihalgazi olmamalı. Çünkü Mihalgazi'nin coğrafi özellikleriyle hepimizi uzun yıllar besleyeceği çok açıktır. İşte bu nedenle Mihalgazi'deki madencilik faaliyetleri sadece altın değil, başka maden ocakları varsa kurulması planlanan onlar için de doğru yer olmadığını bu açıdan düşünüyoruz.