Türkiye’nin gündemi çok yoğun. Yetişebilene hem aşk olsun , hem de kocaman bir alkış.
Bir tarafta son yapılan fahiş zamlarla inim inim inleyen halk ,
Bir tarafta vatandaşın sırtına yüklenen ek zamlar,
Bir tarafta halkın umudu olması gerekirken , on yıllarca bitmeyen CHP’nin iç hesaplaşmaları…
Bir tarafta kasıp kavuran aşırı sıcaklar.
Tabii gündem bu kadar yoğun olduğundan şu sıralar bazı siyasiler ve bu Cumhuriyet’in sorumluluk sahibi olması gereken bakanları tarafından sorumsuzca bazı açıklamalarda bulunuluyor.
Önce ilk açıklama bu ülkenin Eğitim-Öğretim politikalarından sorumlu kişisi Milli Eğitim Bakanı Sn.Yusuf TEKİN'den ’ geldi.
Daha önce karma eğitimin zorunlu olmadığını savunan Milli Eğitim Bakanı Yusuf TEKİN , katıldığı bir televizyon programında, yine karma eğitimi hedefe oturttu. Bakan TEKİN , “Kız çocuklarını okula göndermeyen ailelerin en baştaki argümanı, ‘Ben çocuğumu erkeklerle aynı okula göndermek istemiyorum’ oluyor. Veliyi ikna etmek için gerekirse kız okulları da açabilmeliyiz. Veli isterse çocuğunu kız okullarına gönderebilmeli, isterse erkeklerin gittiği okullara gönderebilmeli.” şeklinde bir açıklamada bulunarak ilk “SÜBNİMİNAL” mesajı veren siyasi olarak gündeme ilk tohumu atan kişisi oldu.
Ardından “Cumhur İttifakı” ortağı HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya YAPICIOĞLU , Milli Eğitim Bakanı'nın "kız okulları" açıklamasının ardından başlayan tartışmalar hakkında "Laiklik ile milletin sıkıntısı vardır. Karma eğitim dayatmasından vazgeçilmelidir" dedi.
Yapılan bu açıklamalar bir çok görsel ve yazılı medya tarafından ıska geçildi. İşin gerçeği bile isteye görmezden gelindi…
Şimdi gelelim zurnanın zırt dediği yere.
Devlet kurumlarında ve Özel sektörde yıllarca yöneticilik yaptım. Özellikle özel sektörde patronlar , yeni maaş döneminde yapacağı “düşük zam oranını” normalleştirmek için , çalışanlar arasından en “dedikoducu “ birisini seçer ve vereceği zam oranını önce ona söyler ve fısıltı yoluyla tabana yayılmasını sağlar ve akabinde açıkladığı az zam oranını böylelikle bütün çalışanlar tarafından kabullenilmesini sağlardı…
Değerli okurlar , gerek sayın TEKİN ve YAPICIOĞLU’nun yaptığı bu açıklamalar asla basit bir basın açıklaması ya da , bir TV programında yapılan öyle normal bir açıklama değildir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin “GAZİ MECLİSİ” nde , hem de bütün bir dünyanın huzurunda ;
“Devletin varlığı ve bağımsızlığını” diyerek başlayıp , “demokratik ve laik Cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkılâplarına bağlı kalacağıma “ şeklinde devam eden ve “büyük Türk milleti önünde namusum ve şerefim üzerine andiçerim.” şeklinde sonlanan milletvekili yeminini edip , ondan sonra da bu CUMHURİYET’in en temel yapı taşlarından birisi olan LAİKLİK ilkesine , üstelik sözde “ kız çocuklarını korumak “ hiç de inandırıcı olmayan bir açıklama ile yapılan bu söylemler asla kabul edilebilir değil.
“LOZAN ANTLAŞMASI”nın yüzüncü yılının idrak edildiği bu günlerde , “CUMHURİYET” rejimini benimseyen ve onu da “DEMOKRASİ” ile taçlandırıp , ve niteliklerini de ilgili “ANAYASA”da belirlemiş ve belirlediği bu nitelikleri de değiştirilemez ve değiştirilmesi dahi teklif edilemez şeklinde hükümler ile hayatına ilmek ilmek nakşeden bu kahraman ülke’nin insanlarının derdi ne karma eğitimdir , ne de laiklik’dir.
Laiklik ilkesi zaman zaman iktidar sahibi kişiler tarafından yanlış bir takım uygulamalar ile yıpratılmış olabilir.
Ancak bunun yolu tamamen laiklik ilkesini kaldırarak , yerine Cumhuriyet’in temel ilkeleri ile bağdaşmayan bir takım uygulamalar getirmek olmamalıdır.
İşin başka bir boyutu da , bu açıklamaları yapan insanların asıl amaçlarının ne olduğunun iyi anlaşılmasıdır.
Yani diyeceğim o ki , karınlarından konuşmayı bırakıp ne istediklerini açık ve seçik bir şekilde söylemelidirler.
Fakat ne söylerlerse söylesinler , bin bir zorlukla vücuda getirilen bu Cumhuriyet ve onun kazanımları öyle birkaç kişinin söylemleri ile ne terk edilir ne de vazgeçilir.
Fakat asıl can acıtıcı kısım ;
Ülkenin bu kadar sorunu varken ,
İnsanlar ekonomik zorluklarla mücadele etmeye çalışırken ,
İktidarın getirdiği yeni vergilerle insanların gönlündeki (oy verenler de dahil) yeri aşağılara kadar inmişken,
Halk ülke’nin muhalefet partilerinden bir ses bir nefes olmalarını beklerken ,ama maalesef kendi içlerinde yaşadıkları kargaşa , hizip ve huzursuzluk ile bırakın umut olmayı tam aksine bizlere umutsuzluk aşılıyorlar.
Ortalığı boş gören bazı çevreler bu boşluğu doldurmaya çalışarak , ülke’nin sahip olduğu bazı yaraları kaşımaya başladılar yine…