Toplumsal güven ve huzurun olmazsa olmazı doğru söz, dürüst davranış, hakkaniyetli paylaşımdır. Toplumdan uzak yaşamak yavandır, yabandır. Şûrâ suresi ayet 30’da Allah: “Başınıza her ne musibet gelir ise kendi yaptıklarınız nedeniyledir…” buyuruyor. Toplumsal dayanışma, kaynaşma, yardımlaşma sosyal etkinlikle olur. Sosyal etkinliklerden biri de Ramazan ayında açılan iftar çadırlarıdır. İftar çadırlarının her biri temsili birer Halil İbrahim sofrasıdır. Hz. İbrahim sofrasında fakir, fukara ve misafire yemek yedirirdi. İftar çadırları milli ve dini değerlerin ürünü kültür, görgü, eğitim, öğretim zenginliğidir. Amaç zenginle fakiri, patronla işçiyi, öğretmenle öğrenciyi, yolcu ile mukimi aynı sofrada buluşturmaktır. Birbirini tanımayan belki bir daha karşılaşması mümkün olmayacak kişileri bir sofraya oturtabilmektir.
Mecusi biri Hz. İbrahim’e misafir olmak istediğinde Hz. İbrahim: “Allah’a iman edersen seni misafir ederim değilse etmem.” dedi. Mecusi: “Yetmiş yıldır yaşadığım dinimi bir gece misafirliği için mi, terk edeyim?” deyip uzaklaştı. Allah: “Halil’im! Sana misafir olmak isteyeni niye kabul etmedin?” buyurdu. İbrahim: “Ya Rab! Sana değil, o ateşe tapıyor.” dedi. Allah: “Benden ders almadın mı? Ben, beni tanımadığı hâlde yetmiş yıldır ona bakıyorum. Sen ise ona bir gece bakamadın mı?” buyurdu. İbrahim, o Mecusi’yi buldu. Evine getirdi. İkram etti. Durumu anlattı. Hâli anlayan Mecusi Müslüman oldu. Zariyat suresi 20’den 24’e ayet meallerinde özetle Allah:”…Yeryüzünde ve kendi üzerinizdeki pek çok alametleri görmüyor musunuz? Gökte rızkınız ve size vaat olunan şeyler vardır… İbrahim’in misafirleri ile alakalı haber sana gelmedi mi?” buyuruyor.
İftar çadırları hiç kimsenin horlanmayacağı ortamlardır. Hoş görü ve uzlaşı yansımasıdır. Huzurlu yaşam için Ahzap suresi ayet 70 ile Mü’min suresi ayet 28’de Allah: “…Doğru söz söyleyin ki, Allah işlerinizi düzeltsin… Allah aşırı giden, yalancı kimseyi doğru yola eriştirmez.” buyuruyor. 2002 Yılı Kasım’ına tekabül eden Ramazan ayında Karaörenli köylülerimle iftarları toplu yapalım istedik. Yaklaşık 400 kişilik sofra açıldı. Kimlere yemek verilip verilmeyeceği müzakere edildi. Toplu iftar yemeği Halil İbrahim sofrası misali herkese açık olmalı, denildi. İhtiyaç sahibi kimlerdir teatisinde yemek yapacak durumu olmayanlar. Yolcular… Toplumda yemek yemeyi arzu edenler. Birlikteliğe, dayanışmaya, kaynaşmaya, huzura, barışa katkıda bulunmak isteyenler yanında varlıklı insanlar da katılmalı ki, böyle ortamda yemek vermenin hazzı yaşatılsın istendi. Bu tutumla yedi düvele öncü ve örnek olan köylülerimi kutluyorum.
Toplu iftar yemeğimizin birinde Eskişehir’den tanıdığım bir kuyumcu ile hanımı Denizli dönüşü camide “Akşam namazı kılıp Eskişehir’e öyle geçelim.” demişler. Namazlarını müteakip kendilerini yemeğe davet ettim. Ortamı gören kuyumcu şaşırdı. Bu sofra herkese açıktır. Yemeğinizi yer, yolunuza devam edersiniz, dedim. Yemek sonrası bana: “Bir iftar yemeği de ben versem nasıl olur?” dedi. Sorumluya, beyefendi de iftar yemeği vermek istiyor ne dersin? Sorumlu: “Olur.” dedi. Günler geçtikçe ikram sahipleri arttı. Toplumsal ilişkilerde uyarı bağlamında Hucurât suresi ayet 6 ile 12’de mealen Allah: “…Size bir fasık haber getirirse sonradan pişman olmamak için haberin doğruluğunu araştırın… Zannın çoğundan sakının, birbirinizin kusurlarını araştırmayın. Gıybet yapmayın… Kim ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır?” buyurdu. Kişi, kıskandığı insanın gıybetini yapar.
İftar çadırı açan ve yemeğe iştirak eden herkes milli ve dini kültür zenginliklerinden barışı, huzuru, birlikteliği, kaynaşmayı, dayanışmayı yaşatmış olur. Ne mutlu, dini ve milli değerleri yaşatmak isteyenlere... Bakara suresi ayet 42 ile 44’de Allah, herkesin dikkatine: “Bile bile hakkı batıla karıştırarak hakikati gizlemeyin… Kendinizi unutup başkalarını mı iyiliğe çağırıyorsunuz…” buyuruyor. Müslüman başkasının bahçesini taşlamak yerine kendi bağına bakmalı ki güzellikler olsun. Meyveler üretilebilsin ki güven, huzur, refah artsın! Aksi hezeyandır.
Ömrünüz uzun, kazancınız bereketli olsun! Hoşça kalın! Dostça kalın!