Suden Lara Bervian Demir
Roman yazmak, uzun soluklu maraton koşusuna benzer. Önce bir olay kurgulanır, iskeleti kurulur ve olayda geçen kişiler tek tek bütün kişiliği ve ruh durumlarıyla çok detaylı çevre ile işlenir. Yazar kurgularken de yazarken de romanı an an yaşar. Onun için roman yazarlığı uzun süren bir yazma serüvenidir ve onun için de zor iştir. “Benim hayatım roman” demekle ya da başkasından dinlediğiniz bir olayı yazmakla da roman yazılmaz. Roman sadece acıları anlatan da değildir.
Eskişehir çok roman yazarı çıkmış bir şehir değildir. İlk roman 1935 de Faruk Şükrü Yersel yazmış, sonra Hıvzı Tan, Vehbi Cem Aşkun gibi parmakla sayılabilinecek, birkaç roman daha yazılmış. 1950’lerden 2000’li yıllara kadar roman yazan da çıkmamış Ta ki 2000’li yıllarda Neşet Tınaztepe, Sinan Gürsoy roman yazıncaya kadar. Şimdi her yıl yeni bir roman yazarı çıkıyor ve ‘artık Eskişehir’de de roman yazılıyor’ diyoruz. Bu yeni roman yazarlarımızdan biri de TÜYAP 3. Eskişehir Kitap Fuarı’nda Eskişehir Sanat Derneği’nin stantında okurlarıyla buluşan, romanını imzayan Suden Lara Bervian Demir. Romanı da “Karanlıktaki Işık” bir polisiye romanı.
Eskişehir Sanat Derneği her hafta sürdürdüğü “Aramızdan Biri” yazarları, şairleri tanıtım etkinliğinde konuğu Suden Lara Bervian Demir ve Romanı idi. Suden Lara Bervian Demir 2005 Eskişehir doğumlu,daha 18 yaşında lise son sınıf öğrencisi genç. İlk okuldan beri 15 yaşına kadar kendince hikayeler yazmış, hep yazar olma, kitabı olsun isteğiyle kendisine hedef koymuş. 15 yaşında iken corona salgını sırasında başlamış romanı “Karanlıktaki Işık”ı yazmaya 3 yıl sürmüş yazma serüveni ve anne baba desteğiyle yayınlanıp çıkmış okur önüne…
Polisiye romanı, roman türleri arasında zor olan tür ve de çok yönlü bir yapısı vardır. Suden Lara Bervian Demir bu alanı seçmiş ve konuyu da corona salgını günlerinde rüyasında görmüş, sonra da işlemiş.
“Karanlıktaki Işık” bir özenme, heves giderme için yazılmış bir roman değil. Kurgusu, olay örgüsü, anlatımı, yazım kurallarıyla, hiçbir mantık çelişkisi olmayan eksiksiz iyi yazılmış bir roman…
Suden Lara Bervian Demir bu ilk romanı ile iyi bir çıkış yapıyor ve ikinci kitabının da sonbahara doğru çıkacağını söylüyor. Bunu söylerken artık romanlarıyla yaşayan, karşımıza hep romanlarıyla çıkacak bir yazarı görüyoruz.
Eskişehir’de de artık roman yazılıyor. Dergilerde gördüğümüz “Genç yazarlar-İlk kitapları” listelerinde göremediğimiz Eskişehir’i de bundan böyle göreceğiz. Suden Lara Bervian Demir’in yolu açık, okuru bol olsun.
Sanatı okumak ya da sanatçı olmak
Sanatı okumak nedir? Sanat tarihi, sanat felsefesi, sanat psikolojisi, sanat ontoloıjisi gibi kuramsal kitapları okumak anlamında sanılır. Doğru ama bunlar bilgi veren derinlikli kitaplardır ve bilimseldirler. Ders çalışır gibi okunmaları gerekir. Bunlar sanat eğitiminde okutulur. Eğer sanat eğitimi alınmadı ise biraz ağırdır ama sanatçı olmak için de bunların okunması gerekir. Bunları okumamış kişilerin de estetikten, sanat ontolojisinden haberide yoktur, ihtiyaç da duymaz. İhtiyaç duymadığından da resim yapıyorsa resimine, heykel yapıyorsa heykeline yansımaz. Anadominin sadece insan vücuduna göre formül ve bilgi olduğunu duymuştur. Onun da göz kararı yapar çıkar. Ne yapsa da sanatçı ruhunu geliştiremez.
Sanatçı ruhu, duyuştur. Onu beslemek ister ve o da sanat muhitindeki dostlukla yaratılır. Tek başına sanatçı da olunmaz. Her sanatçı kendi yöntemleriyle kendini geliştirir. Bir araya gelmelerde, bunlar karma sergilerde olabilir bilgi, birikim, deneyim paylaşımında alınıp verilir. Buna eleştirmenlerin yazıları, dergi ve gazetelerdeki sanatçı söyleşileri, sanatçıların anı kitapları gibi Sıtkı Erinç’in “Kültür Sanat, Sanat Kültür”, Mehmet Ergüven’in “Görmece” ve “Sırdaş Görüntüler”, Ali Akay’ın “Sanatın Sosyolojisi”,”Orhan Koçak’ın “İmgenin Halleri”, Roll May’ın “Yaratma Cesareti” Sezer Tansuğ’un “Gelenak Işığında Çağdaş Sanat” gibi bir çok yazılmış kitap var, sanatçı bir kabın dolması gibi dolması, sonra da bütün bunlardan süzerek kendi sanatını ve sanat anlayışını oluşturması gerekiyor.
Kendi sanat birikimini, kendi sanat anlayışını oluşturamamış kişi sanatçı olamaz. Sanatçı gibi görünse de geçici heveslidir. Ünlü sanat eğitimci, sanatçı Bedri Rahmi Eyuboğlu’nun dediği gibi “Çalışacaksın çalışacaksın yine çalışacaksın!” Buna bir de okuyacaksın okuyacaksın! ı eklemek gerekiyor. Çok Sanatçı tanımak, çok deneme yapmak ve detayçı olmak gerekiyor.
Sanatçılık eline fırçayı alıp daha önce birinin yaptığını aynen yapmakla ya da sadece sergi sergi gezerek ben bu türü seviyorum Picassa gibilerin eserlerini anlamıyorum demek değildir.