“Dünya, enerji alanında köklü bir değişimden geçiyor”

Yukarıdaki ana başlık bana ait değil. Enerji, diplomasi, finans alanında bir otorite olan Mehmet Öğütçü’ye ait.  Kendisinin birçok konuda derin analizleri var. Enerji de bunlardan birisi. Bu haftaki yazımı enerji konusuna ayırdım. Tabi böyle olunca da bir uzman isimle konuşmak gerekirdi.


Yeniden bir ‘Petrol Krizi’ yaşanır mı? 
      Dünya petrol yataklarının önemli bir kısmı Orta Doğu’da, Buradan sonra Rusya ve Azerbaycan dünya petrol üretiminde söz sahibi. Bize uzak coğrafyalarda ABD ve Venezuela önemli üretici konumunda. Sonrasında Brezilya gibi ülkeler geliyor. Çoğumuz OPEC’i duymuş veya bir yerde okumuşsunuzdur. Petrol üreten ve ihraç eden ülkelerin kurduğu ve üretim planlamasında, fiyatlandırmada belirleyici olan bir çatı örgüttür. OPEC üyelerinin çoğu Orta Doğu’da petrol üreten ülkelerden oluşur. Bunların en önemlisi şüphesiz Suudi Arabistan. Üretimde istikrar olsun ki arz-talep dengelensin ve bu da fiyatlara yansısın. Petrol ürünlerini, enerjiden başlayarak otomotiv, kimya, plastik, savunma sanayii, lojistik gibi hayati önem taşıyan yüzlerce sektörde görürüz. Elektriksiz bir hayatı anlatan ABD dizilerini izleyeniniz vardır. Perişan bir hayat. Elektriksiz bir hayatı hayal edebiliriz ama petrolün olmadığı bir hayatı ben şahsen hayal edemiyorum. Sanırım taş devriyle aynı zamanları yaşarız.
       Petrol üretiminde bir istikrarsızlık dünya ekonomilerine hemen etki ediyor. Petrol ürünlerinin fiyatı artıyor, kırılgan ekonomiler daha da şoklara açık hale geliyor. Sadece fiyat artışı değil, fiyat düşüşlerini de başka bir hesap gerektiriyor. İstikrarsız bir Orta Doğu istikrarsız petrol fiyatı, istikrarsız ekonomiler ve hepimize maliyetli bir hayat olarak dönüyor. İsrail’in bölgedeki emelleri, İran’a uygulanan ambargo, Hürmüz Boğazı gibi petrol lojistiğinin gerçekleştiği deniz yolundaki askeri faaliyetler, İran’ın desteklediği Husilerin Aden Körfezi’ndeki ticari gemilere saldırıları…Petrol fiyatlarını olumsuz etkileyen konular saymakla bitmez. 
       Aklı başında hiç kimse dünyada bir petrol krizinin çıkmasını istemez. 1973 yılında yaşanan petrol krizinden dünya önemli dersler çıkardı. Ne olmuştu 1973 yılında da büyük bir petrol krizi yaşamıştık? İsrail’in bölgesindeki emellerini artık ilkokul çocukları bile biliyor. Nil’den Fırat’a kadar sözde vaat edilmiş toprakların sahibi olma hezeyanı. Bölgedeki ateşi durmadan körüklüyor. Geçmişte bunun önüne geçmek için Suriye ve Mısır ortak bir askeri harekatla 1973 yılının Ekim ayında İsrail’e karşı askeri manevra başlattılar. Tarihe Yom Kippur Savaşı olarak geçen olaya ABD’de dahil olunca İsrail üstünlük kurdu ve Mısır – Suriye koalisyonu başarısız oldu. Bu olay sonrası Arap ülkeleri, ABD’nin İsrail’e yardımına tepki göstermek için petrol ihraç etmeyeceklerini açıkladılar. Bu karar sonrası OPEC üyesi ülkeler de petrol fiyatlarını artırma kararı aldılar. Bu beklenmedik kararlar sonrası ekonomiler bu şoka dayanamadı. Borsalar çöktü, petrol krizi dünya çapında bir ekonomik krize dönüştü. Tahribat çok büyüktü ve onarılması uzun süre aldı. 
       Günümüze geldiğimizde, istikrarsız bir dünyada ‘yeni petrol krizleri çıkar mı?’ diye çok önemli bir uzmanla konuştum. Sadece muhtemel bir petrol krizimi değil, enerjide yeni trendleri, Çin –ABD ilişkilerini, Türkiye’nin BRICS üyeliği konusunu sordum kendisine. Mehmet Öğütçü; enerji, diplomasi, finans konularında uluslararası bir otorite, her zaman görüşlerine başvurulan, danışılan bir isim. Kendisi şu anda TheLondonEnergy Club Yönetim Kurulu Başkanı. Kendisini,Ekotürk Televizyonu’nda çalışırken tanıdım. Cuma günleri rutin olarak programımıza bağlanır ve güçlü analizler yapardı. Çok değerli vaktini ayırdı, sorularımı cevapladı.
“Görünümü kısa vadede yeşil enerji lehine değiştirmek pek olası görünmüyor.”
      Mehmet Öğütçü’ye ilk sorum “Enerjide yeni dinamikleri nasıl görüyorsunuz?” oldu.
      Mehmet Öğütçü: “Gerçekten de, dünya enerji alanında köklü bir dönüşümden geçiyor. Herkes, gezegenimizin ve gelecekteki nesillerimizin çıkarlarını gözeterek karbon emisyonlarını azaltma zorunluluğunun peşinde,  yeşil enerjinin payını arttırmayı hayal ediyor. Ancak acı gerçek şu ki, fosil yakıtlar—petrol, doğalgaz ve kömür—hala küresel enerji arzının %81’ini oluşturuyor. Yenilenebilir enerjiye ve teknolojik gelişmelere yönelik yıllık 2.8 trilyon dolara kadar ulaşan yatırımların üçte biri ayrılmasına rağmen, bu görünümü kısa vadede yeşil enerji lehine değiştirmek pek olası görünmüyor. Dolayısıyla, enerji talebinin dünyanın dört bir yanında sürekli olarak artmaya devam ettiği bir dönemde, hem yeşil hem de fosil yakıtları kapsayan dengeli bir strateji geliştirmeliyiz. Maalesef, başka alternatif çözümler de pek görünmüyor. Üstelik, Batı dünyasında karbon takıntısı, dünyanın büyük bir kısmında insanların enerji erişimi ve yoksulluk gibi öncelikleri karşısında daha alt sıralarda yer alıyor.”
Mehmet Bey’e ikinci sorum Orta Doğu’daki karışıklıkla ilgili. İsrail’in Hizbullah lideri Nasrallah’ı öldürmesinden sonra, İran misilleme olarak İsrail’e yoğun bir füze saldırısı yaprı. Tahribatı tam olarak bilmiyoruz ama İsrail’in buna karşılık vereceği kaçınılmaz. Karşılıkta doğrudan Hizbullah’ın hamisi İran’a olacağını herkes tahmin edebilir. ABD başkanı Biden’ın “İran’ın petrol tesisleri vurulabilir” açılaması, akla hemen “bir petrol krizi yaşanır mı?” sorusunu getirdi. Hemen Mehmet Öğütçü’ye sordum. İsrail, İran’ı vuracak mı?
“İsrail, İran’ın nükleer programına ve petrol altyapısına yönelik saldırı yapma kapasitesine sahip olsa da bugün için en zayıf olasılık”
       Mehmet Öğütçü: “İsrail'in İran’ın petrol rafinerilerini ve nükleer tesislerini bombalama olasılığı ve ABD’nin bu konuya bakışı oldukça karmaşık.  Bana soracak olursanız İsrail, İran’ın nükleer programına ve petrol altyapısına yönelik saldırı yapma kapasitesine sahip olsa da bu ciddi diplomatik ve askeri sonuçlar doğuracağından bugün için en zayıf olasılık. En rasyoneli füzelerin fırlatıldığı askeri üsteki rampaların vurulması. ABD'nin tutumu, İsrail'in bu tür bir enerji ya da nükleer tesisi vurma girişimini desteklemekte ihtiyatlı olabilir. Genellikle ABD, diplomasi ve ekonomik yaptırımları öne çıkarıyor. Ancak İsrail'in güvenliği söz konusu olduğunda, ABD her zaman İsrail’i desteklemeye devam ediyor. Sanırım perde gerisinde İran ile ilişkilerin normalleştirilmesi de konuşuluyor bugün tarafsız bir sahada.
 Peki, ortaya iki senaryo koyalım. Birinci senaryo, tüm analizlerin tersine İsrail, İran’a saldırırsa ne olur?
       Mehmet Öğütçü: “Eğer İsrail, İran’ın petrol rafinerilerine ve nükleer tesislerine saldırırsa, enerji piyasaları derhal bu olaya sert bir tepki gösterecektir. Petrol fiyatları hızla yükselir, 2008’de olduğu gibi varil başına 150 doların üzerine çıkabilir. Doğal gaz fiyatları da enerji arzındaki belirsizlik nedeniyle artar. Bu gelişmeler, dünya ekonomisinde enflasyonist baskıları artırır, özellikle enerjiye dayalı sektörler ve gelişmekte olan ekonomiler derin şekilde etkilenir. Avrupa, İran’dan aldığı enerji akışındaki kesintiden dolayı (zaten Rusya da devre dışı) diğer alternatif kaynaklara daha fazla bağımlı hale gelirken, Asya pazarları da fiyat baskısına maruz kalır. Küresel ekonomi, yüksek enerji maliyetlerinden kaynaklı durgunluk riskiyle karşı karşıya kalabilir. Bunu kimse istemez ve İsrail’e açık çek vermezler, kendilerini de vuracak bir saldırı için. Hele ABD başkanlık seçimleri yaklaşırken.”
        Cevabı aldıktan sonra, İsrail’in olası bir İran saldırısında ne denli büyük riskler olduğunu gördük. Dünya, bölge ve Türkiye için umarım ilk senaryo gerçekleşmez. Temenniler gerçekleşti ve bir saldırı olmadı, Ama sürekli gündemde kalması da nasıl bir sonuç doğurur. Mehmet Bey’e bunu da sordum.
       Mehmet Öğütçü: “Saldırı gerçekleşmese bile, bu gerilim enerji piyasasında sürekli bir stres kaynağı olarak kalır. Fiyat dalgalanmaları ve spekülasyonlar yaygınlaşır. Bu durum, yatırımcıların belirsizliklere karşı daha dikkatli hareket etmesine neden olurken, enerji sektörü stratejik rezervleri artırma veya arz güvenliği politikalarını güçlendirme yönünde adımlar atabilir. Sürekli bir savaş riski, petrol ve gaz projelerine yapılan yatırımların artmasına neden olabilir, bu da fiyatların belirli bir seviyede kalmasını sağlayabilir.”
“İsrail’in İran’a saldırması durumunda Türkiye enerji ve siyasi anlamda doğrudan etkilenir.”
      Konunun uzmanı Mehmet Bey saldırının sürekli gündemde tutulmasının olumlu ve olumsuz yönlerini böyle anlatıyor. Orta Doğu’daki riskler konuşulunca elbette konu Türkiye’ye geliyor. Yaşadığımız coğrafyayı biz seçemiyoruz, “coğrafya kaderdir” deyip, “Olası bir İsrail’in İran’a saldırısı Türkiye’yi nasıl etkiler?” diye soruyorum kendisine.
        Mehmet Öğütçü: “İsrail’in İran’a saldırması durumunda Türkiye enerji ve siyasi anlamda doğrudan etkilenir. İran'dan Türkiye'ye gelen enerji akışının kesintiye uğraması, Türkiye’nin enerji arz güvenliğini tehdit eder. Bu durumda Türkiye, Azerbaycan, Rusya ve LNG (Sıvılaştırılmış Doğal Gaz) ithalatına daha fazla bağımlı hale gelir. Siyasi olarak, Türkiye’nin bölgedeki nüfuzunu dengeleme çabaları zorlaşabilir; çünkü İran’ın ekonomik ve siyasi olarak zayıflaması bölgesel dengeleri değiştirebilir.”
 Konu Türkiye’ye gelmişken, hemen ülkemizin enerji politikaları, üretim atakları ve gelecek planlarını soruyorum Mehmet Bey’e. “Son dönemdeki Gabar petrolünün çıkarılması ve Karadeniz gazının Türkiye enerji hatlarına entegresi ne anlama geliyor, Gabar petrolü ve Karadeniz gazı: Ekonomik bir hayat hattı mı yoksa geçici bir rahatlama mı?” diye soruyorum.
“Petrolün %98’ini, doğalgazın ise %95’ini dışa bağımlı olan bir ülke için, her bir molekül son derece kıymetlidir.”
         Mehmet Öğütçü: “Türkiye, dışa bağımlılığı azaltmak için son yıllarda Karadeniz gazı, Gabar petrol rezervleri gibi önemli enerji projelerine ağırlık verdi. Karadeniz gazının devreye alınması, ülke enerji arzını güvence altına almak için büyük bir adım. Gabar’da petrol arama ve çıkarma faaliyetleri de uzun vadede Türkiye’nin enerji ithalatını azaltacaktır. Petrolün %98’ini, doğalgazın ise %95’ini dışa bağımlı olan bir ülke için, her bir molekül son derece kıymetlidir. Bu nedenle, Gabar’daki petrol ile Trakya ve Karadeniz’deki gaz keşifleri, enerji bağımsızlığına giden yolda ve cari açığı azaltma çabalarında hayati adımlar olarak görülmelidir.
Gabar’da hedeflenen günlük 100.000 varil petrol üretimi ve Karadeniz gazından beklenen ekonomik katkılar, Türkiye’ye kısa vadeli bir rahatlama sağlayabilir. Ancak, günlük petrol tüketiminin bir milyon varil olarak tahmin edildiği göz önüne alındığında, bu keşiflerin enerji dengelerini temelden değiştirme potansiyeli sınırlıdır. Karadeniz gazı ve Gabar petrolü gibi keşifler, Türkiye’nin enerji ithalatını bir nebze azaltabilirken, enerji bağımlılığının köklü nedenlerini ortadan kaldırma gücüne sahip değildir. Bu kaynaklar enerji güvenliğine katkıda bulunsa da, etkin bir uzun vadeli enerji geçişi için kapsamlı bir strateji şarttır.Bu projeler, Türkiye'nin enerji stratejisinin daha özerk bir yapıya kavuşmasına katkı sağlayacak şekilde planlandı, küresel enerji krizlerine karşı bir tampon görevi görebilir. Lakin daha fazla abartmadan gerçek rezerv ve üretim konusunda ayaklarımız sağlam basmalı yere.”

     Röportajın başında enerji trendlerini ne yönde ilerlediğini sormuştum Mehmet Bey’e, “Gerçekten de, dünya enerji alanında köklü bir dönüşümden geçiyor. Herkes, gezegenimizin ve gelecekteki nesillerimizin çıkarlarını gözeterek karbon emisyonlarını azaltma zorunluluğunun peşinde,  yeşil enerjinin payını arttırmayı hayal ediyor.” Cevabını vermişti. Konuyu yenilenebilir enerji yatırımlarına getirmenin vakti geldi.”Türkiye bu konuda ne durumda?” uzmanına sorduk.
(Türkiye’nin ) “Yenilenebilirin kurulu elektrik kapasitesindeki payı yüzde 54 - hiç küçümsenmeyecek bir başarı.”
         Mehmet Öğütçü: “Türkiye, yenilenebilir enerjiye yatırım yapma konusunda büyük bir yol kat etti. Güneş enerjisi santralleri (GES) ve rüzgar enerjisi santralleri (RES) bu alanda Türkiye’nin gelişimini hızlandırıyor. Yenilenebilir enerji sektöründe bazı regülasyonlar ve finansman imkanları geliştirilmelidir. Özellikle yerli ve yabancı yatırımcıların bu alanda projelerini genişletebilmesi için bürokratik süreçlerin hızlandırılması ve teşviklerin artırılması önemlidir. Merkezi hükümetin desteği, finansman mekanizmalarının güçlendirilmesi ve düzenleyici çerçevelerin esnekleştirilmesi sektördeki büyümeyi hızlandırabilir. Halen yenilenebilirin kurulu elektrik kapasitesindeki payı yüzde 54 - hiç küçümsenmeyecek bir başarı.”
          Konu enerji olunca soruların ve cevapların arkası kesilmiyor. Ama kafamın içinde hep, bir duayen gazetecinin söylediği sözün sesi var, “Kısa yazı okutur!”. Konu ekonomi olunca kısa yazı yazmak ne mümkün?
          Değerli üstad Mehmet Öğütçü ile yaptığım bu aydınlatıcı röportajı şimdilik burada noktalandırıyorum. Şimdilik dedim, çünkü devamı haftaya gelecek. Neler mi konuşacağız? “Petrol biterse dünyanın hali ne olur?” diye sordum. Türkiye’nin BRICS üyeliği adımlarını sordum. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 23 Ekim Çarşamba günü BRICS Zirvesi için Tataristan’ın başkenti Kazan şehrinde Rusya Lideri Putin’le bir görüşme gerçekleştirdi. “BRICS üyeliği Türkiye’ye ne getirir?” bunu da konuştuk. Bitmedi, “Türkiye’nin nükleer enerji politikaları nasıl şekilleniyor?” hepsi önümüzdeki hafta gazeteniz Milli İrade’de olacak. Enerjinin dışında bir de Afrika’ya pencere açacağım.
 

{ "vars": { "account": "UA-99020016-1" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }