Darb-ı mesel; iyi ya da kötü davranışın benzerlerinden ders çıkarmaya yönelik örneklemedir. Bir hâli nitelikleriyle anlatan düşünceyi ortaya koyan sözdür. Bir düşünce veya hadiseyibenzeri durumla misal vermektir. Tarih, darb-ı mesellerle doludur. İyiler ile iyiliklerden sarih bir ifade ile örnek almaktır. Doğruluk ve dürüstlükten ders çıkarmak kadar erdemli tutum ne olabilir? Kötülük, hilekârlık, sahtekârlık vb.lerden örnek almaktan da vahim ne olabilir?
Suç, suçtur. İnsan canına, malına, aklına, iffetine, itibarına ve inancına verilen zararlar suç teşkilidir. Örneğin hırsızlık, suçtur. Hırsızlık, hırsızlıktır. Her kim olursa olsun hırsızlık yapmışsa suç işlemiştir. Aldatma, yanıltma, sömürme ve gasp gibi tutumlarla umutları karartmak suçtur. Hırsızlığın her türlüsü mazlumu mağdur bırakır. Hak sahibini mağdur etmek elbet suçtur. Hırsızlığa özenti kötüyü örnek almaktır. Hırsızlıktan, hırsızlığın kötü bir işlev olduğunun dersini çıkartmak mutlak doğru bir örneklemedir. Doğrulardan, dürüstlerden ders çıkarmak önemli bir darb-ı meseldir. Darb-ı meseller, toplumların birer kültürel değerleridir. Felaket ve belâlar başa gelmezden önce akla ışık tutan benzeri misallerdir.
Darb-ı meseller akla ışık tutan ibret sahneleridir, deyip “GÖLDEKİ ÜÇ BALIK” hikâyesini anlatalım. Nehirle bağlantısı olan bir gölde üç balık yaşar. Günün birinde balık avcıları göldeki bu üç balığı görürler. “Yarın ağlarımızı getirip bu balıkları avlayalım.” derler. Etrafında ne olup bittiğine dikkat eden balık, balıkçıların bu konuşmasını duyunca sıçrayaraknehre kaçar ve avcı tuzağından kurtulur. Ertesi günü balıkçıların göle ağ attıklarını gören ikinci balıkta balıkçıların ağına takılmaktan kurtulmanın yolunu arar. Balıkçıların göl ile nehrin birleştiği yere ağ attıklarını görünce ölü numarası yapar. Suyun yüzünde hareketsiz ölmüş balık vaziyeti alır. Onu gören bir balıkçı ölmüş bu balık diyerek alıp nehre fırlatır. İkinci balık da balıkçıların ağından kendisini kurtarır. Üçüncü balıksa umursamazlığı nedeniyle balıkçıların ağına takılıp balıkçılara nevale olur.
Her şey müstahakkı ile kaimdir. Herkes ahvalinin mücazat veya mükâfatına layıktır. İyilikler ve kötülükler dünya hâlidir. Bu nedenle de iyiler ile kötüler didişir dururlar. Sonunda kimin kârlı çıkacağı malum! Dünyanın kendisine ait olmasını isteyenlerden kim başarıya ulaşmış? Gözü doymak bilmeyen açgözlülerin darb-ı meselleri de pek çoktur.
Her insan kendi değerini kendisi belirler. Kimileri iyilerden, kimileri de kötülerden olmanın çabasındadır. Hırsızlık, hırsızlıktır demiştik. Bir başkasının ümit, güven veya hakkını çalmayakimin ne hakkı var? Allah’ın vadi haktır. Verilen vaatler veya taahhütler karşı tarafa verilen güvencelerdir. Tevbe suresi ayet 67’de, Allah: “Münafık erkekler ve münafık kadınlar birbirlerinin benzeridir. Kötülüğü emredip iyiliği yasaklarlar, ellerini de sıkı tutarlar. Onlar Allah’ı unuttular; Allah da onları unuttu. Şüphesiz münafıklar, fasıkların ta kendileridir.” bir güruhun durumunu bildiriyor.
Yukarıdaki ayet mealinde görüldüğü gibi “Onlar, Allah’ı unuttular; Allah da onları unuttu.” ifadesindeki “Allah da onları unuttu” şeklindeki meali kullanım yerine kifayetli bulmuyorum.Hâşâ! Allah, unutur mu? Allah bütün noksan sıfatlardan münezzeh değil mi? Allah’a zafiyet izafe etmek hangi akıl sahibinin işi olabilir? Doğrusu Haşr suresi ayet 19’daki ifade gibi Allah’ın şanına yakışır olması gerekmez mii? Dile getirilen söylemler: “Allah’ı unutan ve bu yüzden de Allah’ın kendilerine kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. İşte onlar fasıkkimselerin ta kendileridir.” buyuruyor. Allah, kendisini unutanları elbet şanına yakışır biçimde lütfundan mahrum bırakır.
Allah adildir. Herkese layığını verir. “Allah da onları unuttu.” ifadesini bazı Kur’an meallerinde gördüm. Unuttu kelimesi insani vasıfları tanıtım sözcüğüdür. Allah’ın vasıflarını ve takdirini dile getirirken “unutmak” kelimesini kullanmak yüce makama yakışır mı? Esma’ül Hüsnâ’nın hangisinde noksanlıktan söz edilebilir? Allah’ın kudret, azamet ve haşmetini anlatırken kullanılan kelimelerde ve kurulan cümlelerde dikkat lazım. Özellikle meal ve tefsir çalışmaları gibi konularda kelimeler seçilirken dil bilimcilerden destek almakdoğru olur.
“Allah’ta onları unuttu.” ifadesini bazı ilahiyatçılarla mütalaaya çalıştım. Mealde “unuttu” sözcüğünün mecazi kullanıldığını bildirdiler. Fetih suresi 10’uncu ayette: “…Allah’ın eli onların ellerinin üzerindedir…” ayetini örneklemek elbet doğru bir mecazi ifadedir. Mecazın anlamı TDK sözlüğünde: “Öz ve tüm anlamıyla kullanılmayıp onun bir özelliği amaçlanarak öne sürülen söz.” olarak açıklanmış. Mecaz, bir hakikatin aslını bozmak için değil bizatihi hakikatin hakkını teslim adına kullanılır.
Fetih suresi ayet 10’da, Allah’ın: “…Allah’ın eli onların elleri üzerindedir…” buyruğu, Allah’ın sonsuz ve sınırsız kuvvet, kudret, azamet ile haşmetini vurgulanması mecazidir.Hâşâ! Allah’a el isnat edilebilir mi? Buradaki mecaz da Allah’ın hükümranlığını ilanlarından birisidir. Bu mecazla Allah’ın yüceliğine ve her şeye üstünlüğüne dikkat çekilmiştirTartışmayı sevmem. Ben, bir vaziyete dikkat çektim. İşin doğruluğunu işi doğru bilenlere havale etmekte fayda var. Amacım, hiçbir şekilde ayet manalarını değiştirmek veya tartışmak değil. Olmaz da… Dileğim, ayet meallerinde kelimelerin konumlarına yakışır biçimde seçilmesine itina gösterilmesidir.
.
Ömrünüz uzun, kazancınız bereketli olsun! Hoşça kalın! Dostça kalın!
Yunus Emre GÜLLÜ - 11 AĞUSTOS 2022 / Milli irade