Ayşe Ünlüce klasik muhalif zihnini değiştirirse tarihe geçer

Eskişehir gündemindeki önemli konulardan bir tanesi kentsel dönüşüm süreci.

AK Partili belediyelerin birçoğunda kentsel dönüşüm sürecinde belediyenin bizzat kendisinin öncü olarak gerçekleştirmiş olduğu projelere şahit oluyoruz.

Gaziantep, Konya ve hatta belediye yönetimi AK Parti döneminde olduğunda İstanbul’da bile bugüne kıyasla kentsel dönüşüm sürecinde başlatılan projeler bütünüyle göz önünde.

Eskişehir’de ise özellikle kentsel dönüşüm ve afet riskli alanlardaki dönüşümle alakalı pinpon topuna dönmüş bir diyalog süreci hakim.

Bir taraf sürecin belediyeye ait olduğunu ifade ederken diğer tarafta ise bakanlık düzeyinde bir sorumluluk alanı olduğu ifade ediliyor.

Afet riskli alanlardaki dönüşüm noktasında bakanlık düzeyindeki yetkinin etkin olduğu konusu doğru.

Yine de yerel yönetimler ile merkezi yönetim arasında iş birliği dünyanın hemen her yerinde ciddi başarıları beraberinde getirmişken Eskişehir’deki 25 yıllık CHP iktidarında merkezi yönetim ile iş birliği süreçlerine şekerrenk getirmek isteyen bir pratik mevcuttu.

 

Bu pratiğin Eskişehir’i bir Avrupa kentine dönüştürmüş olması artık yeterli ve gerekli bir argüman olmamakla birlikte Mumbai olma yoluna gidilen şu süreçte geçmiş pratikler reddedilmeyecekse şehirdeki siyasi dönüşümün yalnızca “ismen” gerçekleştiğini düşünüyordum.

Fakat Ayşe Ünlüce’nin henüz birkaç aylık belediye başkanlığı sürecindeki yaklaşımları ve gözlemlerini değerlendirince “uyum” noktasında yeni birtakım pratikleri inşa etmeye çalıştığı hissediliyor gibi sanki.

Zira AK Parti Eskişehir İl Başkanı Gürhan Albayrak’ın Eskişehir Büyükşehir Belediyesi’nin 2025-2029 Stratejik planına dair yaptığı açıklamalarda kullandığı ifadeler de benim düşüncemi doğrular nitelikte.

Gürhan Albayrak’ın kullandığı ifadeler şunlardı; “Söyleye söyleye nihayet 25 yıl sonra da olsa Eskişehir’de deprem gerçeği olduğunu büyükşehir belediyemize idrak ettirmeye başladık.  2019-2023 yılları arasında kentsel dönüşüme ayrılan kaynak bütçenin yalnızca %1’i iken 2025-2029 yıllarında kentsel dönüşüme ayrılan bütçe nihayet %19,93 olarak belirlendi ve bu konuda belediyemize tam destek veriyoruz.”

Her ne kadar Ayşe Ünlüce isminin, kendisinden önceki otoritesinin de etkisinin de tüm Türkiye tarafından tescil altına alınmış olduğu bir ismin, yani Yılmaz Büyükerşen’in yapmadıkları üstünden suçlanamayacağı görüşümü kabul etmeyenler olsa da…

Kendi kendime şunu soruyorum; acaba Ayşe Ünlüce henüz 6-7 aylık bir belediye başkanı değil de 10 yıllık bir belediye başkanı olsaydı Gürhan Albayrak’ın, “söyleye söyleye  25 yılda idrak ettirmeye başladıkları” süreci 15 yılda idrak ettirmeyi başarabilirler miydi?

Nihayetinde Ayşe Ünlüce’nin bugün çizmiş olduğu siyasi perspektife bakılınca, “muhalif” olmanın gerekliliklerini dengeli bir şekilde yerine getirmeye çalışmak “zorunda olmasının” yanı sıra daha uyum içerisinde bir süreci inşa eden bir isim olarak da ön plana çıkmak istiyor.

Kendisiyle birlikte bir şeylerin değişmesini istediğini hissettiren Ayşe Ünlüce “muhalif” olma kavramını İl Başkanından örnek almayı bırakıp kendi yöntemlerini uygularsa her şey onun açısından “çok güzel” olacak.

Zira 12 Eylül’ü anarken dikkat çekmek için bugünkü sistemi “tek adam” olarak değerlendirip, bugünü de 12 Eylül’ün devamı olarak değerlendiren ama gerçekten tek adamın olduğu bir yerde bu ifadeyi kullanmanın sonucunun ne olduğunu bilmeyen İl Başkanını örnek almaya devam edecekse Ayşe Ünlüce…

“Biz belediye olarak istemediğimiz insanlar su kullanıyor diye suları tümden keselim mi? Doğru olur mu?” yönünde daha pek çok klasik ve boş popülist muhalif tavırlarıyla, arkasını dolduramayacağı twitlere, söylemlere imza atar ve tarihe yalnızca, Eskişehir’in ilk kadın belediye başkanı olarak geçer.

Avrupa bizi gerçekten de rakı ucuz olmadığı için istemiyor

 

Özgür Özel bir konuşmasında ekonomiyle ilgili ve Avrupa Birliği süreciyle ilgili konuştu. 10 yıl sonra Avrupa Birliği’nde olacağımızdan bahsetti.

Tıpkı Tansu Çiller’in bol keseden “Avrupa’ya girdik, giriyoruz. Ha girdik, harika olacağız” minvalinden atıp tuttuğu gibi.

Avrupa’nın bugün prensipte bizi kabul etmeyişinin resmi gerekçelerinin birer bahane olduğunu bilmeyen yoktur.

Avrupa’nın asıl derdinin bizim tarihimizle, milli ve manevi değerlerimizle olduğunu söylememe gerek yok herhalde.

Geçmişte nitelendirdikleri “hasta adamı” görme vizyonundan hala vazgeçmemiş Avrupa babasının hayrına bizi kabul edecek sanıyorsanız yanılıyorsunuz.

Prensibin dışında almama gerekçeleriyle ilgili bir değişikliğe gidecek ve onların prensip dışı taleplerini tam takır yerine getirme vaadi veriliyorsa ona bir şey diyemeyeceğim.

Fakat ekonominin hükümete geldikten sonra harika olacağını söyleyen Özgür Özel’in, etin, ulaşımın ve diğer önemli unsurların fiyatlarından bir 0 atılacağını söylemesinin alkış almadığı, 1 litre rakının 140 lira olacağını söylemesinin ardından alkış almasına bakarsak…

Gerçekten de Avrupa’ya 1 litre rakıyı 140 lira yaparsak girebiliriz gibi duruyor.

{ "vars": { "account": "UA-99020016-1" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }