Adil kullanım hakkı…

Enerji…
Su…
Temel ihtiyaçlar…
Uygun kullanım miktarları herkes için haktır…
Elektrik faturalarında bir düzenleme geldi…
Belirli bir tüketim miktarının üzerindeki kullanımlar daha yüksek faturalandırılacak…
Çok doğru ancak eksik bir yaklaşım…
Eksik kısmı bir miktara kadar herkes aynı birim fiyatı ödeyecek olması…
İhtiyacından fazlasını tüketen ama param var öderim diyenlerin mantığı olmaz…
Adil değil…
İsraf bedeli mukabilinde bile olsa kimseye hak değildir…
Avrupa’da kişi başı günlük su tüketim ortalaması 150 litre..
Aynı rakam Türkiye’de 229 litre…
Su faturaları da, belli bir miktar tüketimden sonra artıyor güya…
Ama..
Parası neyse öder, istediğim kadar tüketirim diyemez, diyememeli hiç kimse…
Ülkemiz zaten su fakiri sınıfında…
Hiçbirimizin de bu kaynakları parasını ödeyerek de olsa har vurup harman savurma hakkı olamaz…
Geçen aylarda bir olay fark ettim…
Havalar sıcak…
Arabasından inen biri arabasını çalışır vaziyette bırakıp dışarı çıktı…
Niye motoru durdurmadığını sorduğumda “araba ısınmasın” diye dedi…
Çok rahattı…
Çünkü arabanın soğuması için harcanan yakıtı kendi parası ile ödüyordu…
Peki aslında öyle mi idi?..
Yıllık sadece 50 milyar dolarlık enerji kaleminden cari açık veren ülkemizde bu arkadaşın çalıştırdığı motor ve güya kendi ödediği akaryakıt parası aslında benim de, sizin de cebinizden çıkıyor…
Seçimlerde vaatler arasında suyun ucuzlatılması ciddi yer tutar…
Hayır…
Doğru vaat adil kullanım düzenlemeleri ve ülkemizin kaynaklarının korunması ve israf edilmemesi üzerine olmalı…
Bazı şeyler parasıyla bile değildir…
Olmaz, olmamalı…
Caydırmak için, gerekirse can yakarak öğretmek için…
İnsani ihtiyaç hakkından daha fazla kullanan öncelikle tüm kullanım bedelini misli ile ödeyerek farkındalık oluşturmaya başlanmalı…
Parası olan her şeyi istediği kadar tüketebilir mantığını bir an önce yok etmeliyiz…

AZ DA SAĞLIK…


Alerjik hastalıkların sebebi aşırı temizlik mi?
Dünyanın bütün ülkelerinde her geçen gün artan astım, saman nezlesi, egzama gibi hastalıkların ‘’aşırı temizlik ve titizlikten’’ kaynaklanabileceği ileri sürülüyor.
“Hijyen teorisi’’ olarak bilinen görüşe göre, bu durumdan bebeklerin hayatlarının ilk döneminde çok temiz ortamlarda büyütülmeleri ve mikroplarla çok az karşılaşmaları sorumlu tutuluyor.
Özellikle hayatın ilk yıllarında geçirilen enfeksiyonlar çocuğun ateşlenmesine, öksürmesine sebep olsa da, onu rahatsız etse de, faydaları da var.
Çocuğun bağışıklık sistemi bu enfeksiyonlar sayesinde virüslerle, bakterilerle savaşmayı öğreniyor ve güçleniyor.
Buna karşılık bebek çok fazla mikropla karşılaşmıyor ise, bağışıklık sistemi güçlenemiyor ve ‘boş kalmış, işi gücü olamayan kişiler’’ gibi ‘’Acaba ben ne yapsam’’ diye şaşkınlığa düşüyor.
O da bu sefer tutuyor, karşılaştığı toz, tüy, polen, küf gibi maddelere mikropmuş gibi davranıyor, onlara karşı hak etmedikleri aşırı tepkiler gösteriyor ve işte bunun sonucunda da alerjik hastalıklar ortaya çıkıyor.

ESKİLERDEN…

İlkokulda sınıflarda öğrenci kolları olur, her öğrenci bir kolda görevlendirilirdi…
Kızılay kolu en havalısı idi…
Kola seçilenler doktor olmuş havası ile gezerdi…
Beşinci sınıfta da kooperatif kolu önemli idi..
Onlar da teneffüslerde simit satardı….

{ "vars": { "account": "UA-99020016-1" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }