2009 yılı Oslo görüşmeleri olarak adlandırılan MİT-PKK görüşmelerinin muhtemel başlangıç tarihi olarak addedilir…
Ancak daha eskiye uzanır asında…
Güneydoğu illerini kapsayan bir geziye çıkan DYP Genel Başkanı Mehmet Ağar, ilk durağı Diyarbakır’da, Türkiye’nin bölünme korkusundan vazgeçmesi gerektiğini belirterek, "Yukarıda elde silahla mı dolaşsın, ovada siyaset mi yapsın? Ama etnik ayrıma dayalı siyaset yapılamaz" dedi ve dağda dolaşanlar için gerekirse af da çıkarılabileceğini söyledi…
Bunu devletin şahin kanadından bir ismin söylemesi önemli idi ve AK Parti hükümet olsa da iktidar değildi…
Vesayetçilerin temsilcisi Ahmet Necdet Sezer Cumhurbaşkanı idi…
Dolayısı ile bu bir Ak Parti hükümet projesi değildi…
Yine o yıllarda Fransa’da Kürt Enstitüsü çalışmaları adı altında Fransa Cumhurbaşkanı Mitterand’ın eşi Paris ‘ten çok Diyarbakır’da yaşıyor, meşhur Alman yeşil vekil Clodia Roth habire ülkemizi denetliyordu…
Başta Almanya, NATO’dan müttefikimiz(!) ülkeler bize sattıkları(!) silah ve mühimmatı içerdeki terör operasyonlarında kullanmamıza izin vermiyor, savunma sanayimize ve ihtiyaçlarımıza ambargo üzerine ambargo koyuyorlar idi…
AB üyeliği havucunu uzatmışlar Türk halkını refah(!) vaadi ile umutlandırıyorlardı…
Halbuki acı tecrübelerimiz çoktu…
Emperyalistler kesmeyeceği kuzunun önüne ot koymazdı…
Bu süreçteki devletin alttan almaları, 2014’te 11 Temmuz'da TBMM'den Cumhurbaşkanı onayına gönderilen çözüm süreci ile ilgili kanun 15 Temmuz'da Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından onaylanarak "Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesine Dair Kanun" adıyla Resmî Gazete'de yayınlanarak yasalaştı…
Habur’da mahkemeler kuruldu…
Dağdan inenlere af çıktı, halaylar çekildi, megri megriler söylendi…
Bu süreç içerde en çok o günkü adıyla BDP( bugün DEM) ve CHP’yi rahatsız etti…
Bu sürece hiç destek vermemeyi bırakın, en ağır muhalefeti yaptılar ve sabote etmeye çalıştılar…
Dışarıda ise ellerinden bütün aparatları alınan emperyalist güçler, AB ve ABD çok rahatsız oldu…
20 Temmuz 2015’te Cemil Bayık halkı silahlanmaya ve tünel ve siper hazırlamaya çağırdı: “Halkımız meşru savunma örgütlenmesini ve bilincini de geliştirmeli. Bu sadece askeri güçlerin büyütülmesi temelinde değil, halk olarak meşru savunmasını geliştirmeli. Tüm halkımız silah almalı, bu temelde kendini eğitmeli ve örgütlemeli. DAIŞ ve sömürgeci tüm güçlerin her türlü saldırısına karşı köylerde, kentlerde, mahallelerde yer altı sistemi, tüneller, mevzi sistemi geliştirmeli” dedi ve süreç fiilen sonlandı…
Ama Türk Devleti amacına ulaştı ve istediğini elde etti aslında…
Bakın bakalım şimdi…
İçerdeki mücadelemizde ne AB ne ABD ağzını açamıyor…
Ambargoları birer birer kaldırıyorlar…
Yeni jenerasyondan Clodia Roth diye birini duyan bile yok…
AB bizi BRİCS’e kaptırmanın paniğinde…
ABD iflasını erteleyebilmek adına dünyayı ateşe verme telaşında…
Türk Devleti terörizmin içerideki destekçilerine son bir merhamet gösterisi yaptı ve şans verdi sadece Devlet Bahçeli’nin ağzından…
Ve bunun yeni bir süreç filan olmadığını da hemen akabinde Esenyurt, Batman, Mardin, Halfeti operasyonlarını gerçekleştirerek gösterdi…
Ya devletinlesin ya da yoksun…
Türkiye yüzyılının ilk şifreleri bunlar….
AZ DA SAĞLIK…
Hasta olup iyileşmek değil değil hasta olmayıp sağlıklı kalmak önemli olan…
Endüstriyel tıp ne kadar insanlık düşmanı ise Endüstriyel gıda sektörü de öyle…
İşleyen yapıyı bozmamak önemli olan…
Doğal beslen, iyi dinlen, iyi uyu ve bünyeni zorlama…
Dengeni bozma…
ESKİLERDEN…
Kızılcıklı Mahmut Pehlivan Caddesi ve Doktorlar Caddesi hem oturmak için hem de işyeri için çok prestijli caddeler idi…